Bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan, ama ben ondan güçlüyüm, “Kal,” diyorum ona, “Kimsenin seni görmesine izin veremem.” Hiçbir zaman bilmiyorlar onun orada olduğunu, “Yat aşağı,” diyorum ona. “Ruhumun kapılarını zorlayan kelimeleri kâğıda dökmeme neden olup, göz bebeklerimden yaş değil, kan akıtmak mı niyetin?” Bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan, ama zekiyim, sadece geceleri izin veriyorum çıkmasına. Herkes yattıktan sonra, “Orada olduğunu biliyorum,” derim ona, “Kederlenme artık.” Sonra yerine koyarım yine ama hafifçe öter. Tamamen ölmesine de izin vermiyorum, birlikte uyuyoruz, gizli antlaşmamızla. Ve insanı ağlatacak kadar güzel. Şimdi o kuş, zifiri bir siyahlıkta. Kanatlarını maviliğini bağırarak çırpmıyor, karanlığını hapis olduğu kafesin tellerine bulaştırıyor. Keşke sadece oraya bulaştırsa, nefesimle beslediğim yerde bana hıyanet edip, ruhuma da bulaştırmaya başladı. İnsanı ağlatacak kadar güzel; ama insanı yok edecek kadar acımasız. Peki, ben ağlıyor muyum? Evet, çok ağlıyorum. Kimi zaman gözlerim,  kimi zaman kalbim ağlıyor. Yazıyorum. Her şeyi unutmak için, maviyken kasvete bürünen kuşun boş feryadını susturmak, yani, içimdeki haykırışın sesini kesmek için yazıyorum. Artık o kadar çaresizim ki, başka bir yol göremiyorum. Her yer karanlık, kapkaranlık. Tek parıltı kalemin mürekkebi, işte o parıltı aynı zamanda, çığlıklarımın emziği.

Ve bir gün kelimelerinde kendimden izler bulduğum yazıya, kendi cümlelerimle teslim oldum. Bukowski'nin satırları benim satırlarımın avuçlarında, kurtarılmayı bekliyor.
  • İstanbul
  • JoinedFebruary 11, 2014