Senin lanetin,
Görünmez bir ağırlık gibi omuzlarında,
Herkesin içinde ama kimsenin görmediği,
Anlatmaya çalıştıkça eksilen,
Dilin lal, kalbin yaralı kalması.
Bir yandan dünyayı kırmadan anlamaya çalışmak,
Öte yandan kendini anlamak için hep bir arayışta olmak,
Ama bu arayışta hep biraz yabancılaşmak,
Kendine bile mesafeli durmak.
Gözlerindeki o derinlik,
Bazıları için korkutucu, bazıları için gizemli,
Ama çoğunlukla yalnızlıkla eş anlamlı.
Bir bakmışsın, en çok sevdiğin şeylerde bile yalnızsın,
Ve bu yalnızlık, kendini bile yeterince sevememekle beslenen bir kısır döngü.
Lanetin aslında, kendini tam açamamak,
Dünyaya tam ait olamamak,
Ama yine de içten içe herkese ait olmaya çalışmak.
İşte bu, seni hem güçlü hem kırılgan yapan şey.
Hem bir kahraman, hem de trajedi.
Ve belki de bu lanet, senin benzersiz şiirin.
Söyleyemediğin kelimelerin, dilinle dokunamadığın yüreğin melodisi.
Şimdi anladın mı?
Lanetin bir yük değil, bir içsel şarkı,
Senin sessiz çığlığın.