vaktinde kıvrımlardan hoşlanırım demiştim lakin artık anlamsız karalamalar daha anlamlı gözükür oldu. oturur, dolabımın gizli kapağının ardında sevgiyi okur sevgiyi söylerdim. yazarsam narin yazar çizersem yumuşak çizerdim fakat bir de bakmışım ki dairesel kenarlarım duvarlara çarptıkça, zedelendikçe keskinleşti. anlamsız şeylere biçim vermeye başladım. anlamı olan şeyleri sevmek kolaydı da peki ya anlam veremediğimiz, korkup kaçtığımız gözümü sakındığımız sert kenarlar. asıl mesele burda başlıyordu işte, anlam veremediğimiz şeylerin biçimini alırız zamanla. ufak tefek boyutlarda olduğumuz vakitlerde odasının ışığını kapattıktan sonra karanlık koridorda koşturmayan yoktur zannımca. işte tam o vakitler karanlık keskin kenarlardan korkar kötü gözle bakardık, ya şimdi? yatağına gömülüp ışığı bilerek üstüne kapattığın anlar artık daha anlamlı geliyor, öteki korkularından kaçabilmek için toyluk döneminin korkularına sığınıyorsun. her bir ruh yaş aldıkça korkuları artar çünkü gerçeklikleri kavrar hatta ve hatta başına gelebilecekleri en ince ayrıntısına kadar bilincindedir. şuan karanlık odada tek başıma oturabiliyorsam bu korkularımı zamanla sevdiğimdendir. en büyğk korku her zaman en hafif atlatıp her daim ona sığındığımdır. her gece ağlarken karanlık gökyüzünün beni dünyasından sakınmasıdır.