Çizgili tişörtünün içindeki zayıf gövdesi, kot şortunun gevşekçe sardığı kalçaları, uzun, düzgün bacakları, spor ayakkabısı, ince bileğindeki gümüş rengi saat, güneşten rengi açılmış kısa, düz gür saçları. Şimdilerde düşüncelerime her düştüğünde aklımda bu anı beliriyor. Gövdesini tam çevirmeden arkasına dönmüş, güneş ışığında bal rengine dönen gözleriyle bana bakıyor, hadi, diyor, önüne dönüp gidonunu tuttuğu bisikletini ittirerek ilerlemeye başlamadan hemen önce. Büyüsünden çıkıp peşinden gidebilmem için yarım saniye geçmesi gerekiyor. Bana ne oluyor, diye geçiriyorum içimden, bisikletimi ittirip ilk adımımı atmaya başladığım anda. Oysa cevabı gayet iyi biliyorum.