Gülüşler, öpüşler, yarım kalmış kelimeler… Hepsi birer anı artık. Özlemle, pişmanlıkla, bazen de bir dokunuşun sıcaklığıyla yankılanıyor içimde. Bazen bir gülüş, bir sarılış kadarına muhtaç kalıyorsun; ama el uzatamıyorsun. Çünkü araya gurur giriyor, korkular, kırgınlıklar… Söyleyemediklerin büyüyor, içini sessizce kemiriyor. Gülümsemeye devam ediyorsun, çünkü başka çaren yok. Herkes seni gülerken görüyor ama kimse o gülüşün ardındaki acıyı fark etmiyor. Her kahkahan, ağlamamak için verilen bir savaş gibi. Yüreğinin içinde bir yıkıntı var; yarım kalmış cümlelerin, söylenememiş duyguların, boğazında kalan “keşke”lerin…
Kimi geceler yalnızlık çalıyor kapını. Sessizlik bile fazla geliyor o an. Eski bir fotoğrafa takılıyor gözlerin, belki bir mesaja… Kalbin bir anlığına “ya dönse” diye atıyor ama dönmüyor. Ne o, ne zaman, ne hisler… Hepsi geçmişin tozlu bir rafında, dokunmaya korktuğun bir kutunun içinde saklı kalıyor.
Yine de gülüyorsun. Her şeye rağmen, içindeki fırtınalara rağmen… Çünkü bazen en güçlü insanlar, en çok acı çekenlerdir. Ve kimse bilmez, bir gülüşün ardında kaç gece ağladığını, kaç kez “keşke” dediğini.