hanxwqde

Sevgili komutanim,
          Bugün anlatacagim kitap Oguz Ataydan yazilmis Tutunamayanlar kitabi. Arastirdim ve bu roman, modern Turk edebiyatinin en onemli eserlerinden biriymis. Kitap intihar eden Turgut Ozben’in arkadasi Selim Isigin hayatini ve onun uzerinden bir kusagin (ismini bilmiyom yaw) ic dunyasini anlatiyor. Turgut, Selim’in ölumunu arastirdikca onun yasadigi hayal kirikliklarini, yalnizligini ve toplumla uyumsuzlugunu kesfediyorke. Selim böylelikle “tutunamayanlar”in sembolu; yani topluma ayak uyduramayan, kalabaliklara karisamayan, kendi duyarliligi icinde sikisip kalan bireylerin temsilcisi haline geliyor. Roman aslinda siradan bir olay orgusunden cok, bireyin icsel catismalarini ve yasadigi yabancilasmayi yansitiyor. Yazar da ne mubarekse, eserinde hem ironiyi hem de derin bir anlami bir arada kullanarak, okura hem dusundurucu hem de sarsici bir son sunuyor masallah. Eheh.
          Ben bu kitabi okurken bayaaa bi uzun surmustuu. Binden fazla sayfasi var ve kitaptaki bazi kelimeler bana fazla zor gelmisti. Sonundaysa acikcasi baya bi etkilenmistim. Kitaptan bir alinti;
          “Sıkıntısını artık gizleyemiyordu. Kendi de bilmeden bir kurtarıcı arıyordu.”
          Her neyse görüsüürüüzz komutaniim

hanxwqde

Sevgili Komutanim, bugünün kitabi Satranc adli bir novella. Kitap Stefan Zweig tarafindan yazilmis. Kitap insan zihninin baski ve yalnizlik altinda nasil degistigini anlatiyor. Hikayede uzun sure hücrede birakilan bir karakterin akil sagligini korumak icin tesadufen buldugu bir satranc kitabindaki hamleleri zihninde tekrar tekrar oynamasi konu ediliyor (bu sahneleri okurken baya bi sasirmistim). Zamanla bu oyun hem yasama direncini guclendiren bir siginak oluyor, hem de zihnini yavas yavas tuketen bir takintiya donusuyor cunku karakter buna bagimli hale geliyor. Zihn, gerceklikten kopmaya basladiginda hayaller uretiyor, örnegin hucredeki siyah beyaz kareli battaniyede satranc taslari gormeye basliyor ve saatlerce iki tarafi da kendisi oynuyor satrancta. Bir yandan bilmiyormus gibi beyaz tasli ksiinin –yani kendisinin- ne yapacagini, hangi tasi ilerletecegini dusunuyor ve obur yandan da bu döngüyü siyah taslarda da uyguluyor ve zaten tahmin edebilecegin gibi bir insan iki tarafi da satrancta oynayamaz, yaparken mental sagligi bozulur yanii. Tabii ki de bu durum insan beyninin en zor kosullarda bile bir cikis yolu aradigini, hayal gucuyle kendini korumaya calistigini gosterir. Ancak ayni surec tekrarlanirken, zihni parcalanmanin esigine surukler. Stefan Zweig boylece satranci yalnizca bir oyun olarak degil de, bir yandan karakter acisindan yasam, fakat öbür yandansa kendi zihninin ölümüne sürükleyen bir oyun, iskence olarak göstermis. Cok ince bir ktiap, sayfa sayisi acayip az fakat icinde yazanlari insan uzun bir süre düsününce asil kitaptan cikartmasi gereken seyi anliyor. Kitabin son sayfalarini kütüphanede okumustum ve bitirince orada öylesine oturdum ve düsündüm, sonra düsünürken kitabin kapaginda, kitapta gecen bir alintiyi görüp gülümsedim. Kitabin kaapginda su alinti vardi;
          Insan bekler, bekler bekler, safaklari zonklayana dek düsünür, düsünür, düsünür.
          Tam düsüncelere dalmisken bu yaziyi okumak komik bence eheh. Her neyse ben gidiyorumm, iyi gecelerr sana da!

hanxwqde

Sevgili Komutanım, bu mesajı görür müsün görmez misin sana kalmış fakat aklıma bir fikir geldi ve bunu yapmak istiyorum. Okur musun bilmem, sıkıcı bulabilirsin fakat ben yazarken çok eğlendim. Sana her vakit bulabildiğimde buraya gelip bir kitabi anlatmaya karar verdim. Bugünün kitabı kısa süre önce okuduğum George Orwell'in yazdığı, ayrıca Beyaz Leke kitabında geçen 1984. Ah evet, adının 1984 olma sebebi tabii ki de o senede geçmesi (en azından öyle sanılıyor-o sıralarda kitapta yazılana göre, kitaptakiler bile tarihten pek emin değilmiş ama 1984 olduğuna inanılıyormuş). Makale gibi bir şey yazdım kitap hakkında, belki hoşuna gider ha? Her neyse kitaba geçelim.
          Kitap kısacası totaliter yani baskıcı bir devletin bireyler üzerindeki mutlak (sınırsız) kontrolünü ve insanların özgürlüklerinin nasıl yok edildiğini anlatıyor, tıpkı şuanki ülkenin hali gibi :) Hikaye sürekli gözetim altında olan ve geçmişi kontrol eden bir toplumda geçiyor. Devlet (parti var aslında)  insanların düşüncelerini yönetmek için “çifte düşün” yöntemini uygular; bu, bireylerin aynı anda çelişkili hatta tamamen yanlış olan bilgileri doğru kabul etmek zorunda bırakılması demektir. Baş karakter Winston, bu baskı ortamında birçok zorlukla karşılaşıyor; hem sürekli izleniyor, hem böyle bir ortamda gerçeğe ulaşmaya çalışıyor, hem de sevdiği birine güvenmek zorunda kalıyor (bu ayrı konu aslında). Günlük yaşamda her davranışı kontrol edilen Winston, kendi gözlemleri ile devletin anlattıkları arasında tabii ki de bir süre sonra sıkışıyor. Sevgi, dostluk ve bağlılık gibi doğal bağlar bile manipüle ediliyor; bireyler korku ve baskı yoluyla itaat etmeye zorlanıyor mesela (Partiye karşı gelenler idam ediliyor). Yani yazar Orwell böylece totaliter bir rejimde bireyin düşünce özgürlüğünün nasıl yok edildiğini ve çifte düşünün insan psikolojisi üzerindeki derin etkilerini gözler önüne seriyor. 
          Kitabın yarısındayım ve yazım dili beni fazlasıyla etkiledi. Neyse artık I goo, baysiiiuuu!! (Kendine dikkat ett)

hanxwqde

Sevgili komutan, özlediniz mi beni? Söz tutular bizde,geldim. Hep gelemem ama geldim bu sefer, zorda olsa bu dünyada geldim işte. Birinci yılımız kutlu olsun, iyi ki de doğdun. Hediyeni unutmadım komutan, yolda inşallah kısa sürede biter ve gönderebilirim. Unutma; kalbimin derinliklerinde saklısın, kimseye göstermeyeceğim eşsiz bir takı gibi orada barındırıyorum seni...

hanxwqde

@thyglvr Yeni görüyorum mesaji, sen yanimdaysan iyi olmak icin bir sebebim vardir zaten annem
Reply

thyglvr

senden hic bir sey istemiyorum sadece iyi ol handan
Reply