tinkerland

üzgünken tatlı yemek is my free therapy gerçekten ʕ⁠´⁠•⁠ ⁠ᴥ⁠•̥⁠`⁠ʔ

tinkerland

"Geçmiş acıtabilir. Ama benim gördüğüm kadarıyla ya ondan kaçarsın ya da ondan ders alırsın."
          
          Ben ne kaçabiliyorum ne de ders çıkarabiliyorum. Bir bataklık gibi geçmişe saplanıp kaldım, kurtulamıyorum. 
          
          Geçmişi şimdin yapmak korkunç bir şey. Beynimin içindeki tüneller aydınlığa değil, eski anılara çıkıyor yalnızca. Çok mutlu olduğumdan değil eski anılarda, yalnızca düşünüyorum belki işler böyle olmasaydı daha iyi olabilir miydim diye.
          
          On sekiz yaşındayım artık. Eskiden düşünürken daha çok var o yaşıma dediğim, aslında içten içe korktuğum o yaştayım ama hiç büyümüş gibi hissetmiyorum. Ben hiç büyümüş hissedemiyorum. Olmayan ülkeye hapsolmuş gibi, büyüyemiyorum.
          
          Etrafımdaki herkes ayakları yere sağlam basan birer yetişkin olmayı istiyor fakat ben yere basmaktan çok uzağım. Sanki tinkerbell benim için şu parıltılı simleri andıran peri tozunu üzerime boşaltmış da, ben hiç yere dokunamıyormuşum gibi. Bulutlu zihnim bazen parçalı ve kendi kendini yemeye meyilli olsa da, hep bir şeyler döndürür bir avuç içi kadar kafamın içerisinde. Bu da yoruyor beni, zihnimi ve bedenimi.
          
          Büyümek istemeyişim sorumluluktan kaçmak için mi bilmiyorum, tek bildiğim olmayan ülkede yaşamak ve sonsuza dek çocukluğumda kalmak istediğim.
          
          

tinkerland

-notes from silvia
Reply

tinkerland

Yine o pazartesi sabahına dönüyorum; saat dört buçuk civarı, hava eksi on beş derecelerde, sığınmak için mahallemizdeki ufak camiye gelmişiz ve durmadan kar yağıyor. Dizlerim zangır zangır titriyor, korkudan mı yoksa soğuktan mı ayırt edemiyorum. Kar durmuyor, aksine sanırım gittikçe hızlanıyor ve artıyor; tıpkı birkaç dakika önce kaçtığımız sallantı gibi. Kar, soğuk. Ne kadar soğuk olabileceğini bilmiyorum o zamanlar, hatta bence hâlâ tam olarak bilmiyorum. Kar bana sadece kuşumu hatırlatıyor o zamanlar çünkü o da kar beyazı ve doğum günü karın ilk yağdığı gün. Kalbim korkuyla çarpıyor, gözlerimden tuzlu yaşlar akıyor ve soğuktan morarmış dudaklarım durmadan fısıldayarak dua ediyor o camide sabaha kadar. Birkaç saat sonra olacak ikinci depremde o caminin de duvarlarının yıkılacağını tahmin edemiyorum. Üşüdüğüm için ellerimi, havaya kıyasla daha sıcak olan nefesimi üfleyerek zar zor ısıtıyorum. Yıkılmış bir evi ısıtmak kaç nefes ister? Bilmiyorum, keşke bilseydim, özür dilerim. Özür dilerim Kübra. Senin o enkazın altındaki mücadeleni birkaç sokak uzakta iken sadece ekrandan izleyebildiğim için özür dilerim. Mezarına bile gidemeden şehrimizi terk ettiğim için özür dilerim. Mezarında adın bile yazmadığı için özür dilerim. Soğuğa karşı güçsüz olduğum için özür dilerim. Hipotermi nasıl bir şey bilmiyorum, soğuktan donmak nasıl bir şey tam olarak tahmin edemiyorum çünkü yaşamadım. Umarım çok acılı değildir, umarım hissetmemişsindir. Özür dilerim. Seni çok seviyorum, doğum günün kutlu olsun canımın içi. Umarım on yedinci yaşında yattığın yer sıcaktır, üşümüyorsundur ve umarım artık çok mutlusundur. Seni seviyorum.

sunmayshi

kaçtığımız için özür dilerim ve ne kadar üzgün olsakta bir haltı değiştirmeyeceği için de özür dilerim, mekanın cennet olsun.
Reply