Aynı evin içerisindeyken kaybolup gidiyor, yitiyor duvarların arasında, hiçbir odada izini bulamıyoruz; yattığı yatağın çarşafı hiç bozulmuyor, kapıyı çektiğinde ahşap ses çıkarmıyor. Sensiz yaşatmıyor kendisini. Toprağına dokunmadan ne sabahı ediyor, ne geceyi. Nerede bir çocuk görse olduğu yerde ufalıyor, iki büklüm oluyor çorak çöller gibi kuru karnını tutup, içli içli ağlıyor, bazı geceler "oğlum" diye sayıklayarak uyanıyor kâbuslarından. Seni, yoksunluğuyla sınandığın aile şefkatinden muaf tutan öz baban, kırk sekizindeki koskoca Jeongguk'u dizlerine yatırıyor ve ona, gözleri bir parça kapanana dek kaybettiği biricik evladının çocukluk günlerini anlatıyor. Artık yeryüzünün tek günahkârı Jeongguk, ama onu hor görmeye kimsenin yüreği el vermiyor.
sinner, tiéla