traweg

bilmiyorum sefayı kendi haline verdim hani özlüyorum ama görmekle yetinmek daha iyi bir düşünce gibi geliyor. bana gelse n'olacak? dün annem sevmekle olmuyor dedi, görücü olacak dedi lafı ağzıma tıkadı. kadın sanki hissediyor da böyle konuşuyor sustum sadece bir şey demedim ablamla aynı kafadalar ikisi de görücü olsun birilerinin tavsiyesi olsun istiyor ben bir şey demedim konuşmalarına. sefayı seviyorum ama o da korkuyor bana geldiği zaman tekrar aynı şeyleri yaşar diye, ailem istemiyor dememden korkuyor bu yüzden ne kadar istediğimi, onu sevmemi önemsemedi olgun düşündü. yol yakınken vazgeçti. oysa tanısalar... nasıl severler ama işte çelimsiz diyor annem öyle kişilere, ne kilo ne boy ne tip yargıyla yaklaşıyor. bir şey demiyorum, diyecek bir şey bulamıyorum ki. sadece zamana verdim zaman bana sefayı unuttursun. mesafemi koruyacağım, konuşurum normal arkadaş gibi hatta beni kızdırmak için abi, yeğen dediği vakitte kızmam ona belli etmem içimdekileri ama uzak kalırım, yakınlaşırsa uzaklaşmasını söylerim çünkü hiçbir şey zorla olmuyor. zaten nasibim sefaysa ailemin dili bağlanır gelip isterler elbet bir gün ama değilse o da mutlu olsun. ben ne kadar acı çekersem çekim ona engel olamam.

traweg

üzgünüm, onu yıpratamam.
Reply

trewag

ey âlemlerin tek sahibi yüce Allah'ım eğer gönlümdeki kaderim değilse bu mevzu çok uzamadan kapat lakin eğer gönlümdeki kaderimse sen birbirimizin kaderini bir eyle, meftun ve daim kıl. bir ömür. ey Allah'ım!  bilirim bu ateşin yüreğimde ki korluğunu, görürsün sende peki neden kaderim olmayan insan için yandığıma göz yumarsın? sonra sustum. özür dilerim Allah'ım, dedim. senin de bildiğin bir şey vardır elbette. ben fani, ben acizane bir kul kor bir alev sarmış ama nasıl yeşertiyor bahçemin her detayını. ey gönüllerin sahibi Allah'ım! yüreğimde ki nasibim değilse eğer söküp al onu benden, beni ondan uzaklara, onu benden uzaklara götür. soğut yüreğimi. eğer gönlümde ki kaderimse nasibim eyle, vuslata erdir gönül hanemizi. ve bir vakit, bir teheccüd vakti ikimiz üzerine düşür nurunu, seccadene eğdir başımızı. bir yanım seninle, bir yanım gönlümdekiyle kavrulsun, sen ne edersen en güzelini edersin. hayırlı olanı bana lûtf'et.

traweg

bilmiyorum sefayı kendi haline verdim hani özlüyorum ama görmekle yetinmek daha iyi bir düşünce gibi geliyor. bana gelse n'olacak? dün annem sevmekle olmuyor dedi, görücü olacak dedi lafı ağzıma tıkadı. kadın sanki hissediyor da böyle konuşuyor sustum sadece bir şey demedim ablamla aynı kafadalar ikisi de görücü olsun birilerinin tavsiyesi olsun istiyor ben bir şey demedim konuşmalarına. sefayı seviyorum ama o da korkuyor bana geldiği zaman tekrar aynı şeyleri yaşar diye, ailem istemiyor dememden korkuyor bu yüzden ne kadar istediğimi, onu sevmemi önemsemedi olgun düşündü. yol yakınken vazgeçti. oysa tanısalar... nasıl severler ama işte çelimsiz diyor annem öyle kişilere, ne kilo ne boy ne tip yargıyla yaklaşıyor. bir şey demiyorum, diyecek bir şey bulamıyorum ki. sadece zamana verdim zaman bana sefayı unuttursun. mesafemi koruyacağım, konuşurum normal arkadaş gibi hatta beni kızdırmak için abi, yeğen dediği vakitte kızmam ona belli etmem içimdekileri ama uzak kalırım, yakınlaşırsa uzaklaşmasını söylerim çünkü hiçbir şey zorla olmuyor. zaten nasibim sefaysa ailemin dili bağlanır gelip isterler elbet bir gün ama değilse o da mutlu olsun. ben ne kadar acı çekersem çekim ona engel olamam.

traweg

üzgünüm, onu yıpratamam.
Reply

traweg

gözlerim çok ağrıyor. dayanamayam dalarım birazdan ama kafamın içinde katliam var. insan sevdiğine kıyarmış, insan sevdiğini kırarmış. ama sevdiği anlayışlıysa düğümlenirmiş boğazı. 
          o beni seviyor... o beni çok başka seviyor ama olmaz işte, olmaz. ona gelecek veremem, onunla evlenemem...  olsun isterdim bir nokta da ama mantıklı düşününce yanlış işte. biz bir değiliz, kendimi yüksek görmüyorum ama olmuyor. diyemiyorum kelimelerim yetmiyor açıklamaya ama geçim yok bizde, rızkı veren Allah ama berre diyorum. rızkı Allah verir senin yüreğin he derse... yıkıldım. o kadar güzel ki ben karşısında yıkıldım, güzel sevgisi karşısında aciz kaldım. tokat suratıma çarptı, ben yine onu izledim. ben olamam seninle dediğimde bile, beklerim deyişine; düşünmüyorum dediğimde bile hemen değil zaten deyişine. son noktayı koyarken bile önce sinirle görüştüğüm olur öğrendiğinde üzülme deyişine, öyleyken bile düşünmesine... bu beni ilgilendirir dediğimde bile yapmam sende kimseyle görüşemezsin deyip sahip çıkışına eridim ben mum gibi. yerle yeksan oldum, tarumar oldum, yetim oldum ona sığındım ama yine de vazgeçmedim net oldum. herkese nasılsam sana da öyleyim bundan sonra dediğinde nasıl canım yandı, oysa ben istedim böyle olmayı. bilse içi içini yer söylediklerini unutturmak için çabalardı. ben bu güzeli hak etmedim ki... edemedim ki... biliyorum bebeğim, göz göze geleceğiz her gün ve gözlerimiz yangın yeri. yüz yüze geleceğiz her gün ve o maskeler seslerimizi belki de gülüşlerimize yenilip düşecek. ne birbirimizle ne de ayrı yapacağız ama ben yapamıyorum. ben utanıyorum halimden resmen ama yapamıyorum işte anla... anla halimden. gülüşü güzelim, sana ikinci satırlarım belki kaçıncı durağa gelip devam edeceğim ama her anını kazıyacağım. seni de taşıyacağım satırlarımda...

traweg

yıllar sonra şu yazdıklarıma denk gelip gülümsemek var mı? ne yaşadım dercesine baktım hep, belki değişir bazı şeyler.

trewag

toparlıyorum ha? 
Reply

trewag

ne kadar zaman geçti bilmiyorum, ben nasıl hissettiğimi bilmiyorum. hissedemiyorum.
Reply

trewag

güzel gözlerin başkakarına gülebilir.
Reply

traweg

bir dize.
          
          hoşlantı ne demekti? aşk ve hoşlanma denilen şey aynı mıydı? ben öyle sanıyordum. büyüdükçe anlamsız geldi. hoşlanmak farklı şey, aşk farklı dedim. 
          peki ya ben ne zaman hoşlandığımı hissettim? gerçek bir yürek kasılması, nefes kesilmesi ne zaman uğradı ve ona ince hastalıktır dedim? 31 ekim.  
          uzun uzun izlediğim çocuğa anlık cesaretle yazdığım zamandı, bana 20 gün cevap vermemişti çünkü mesaj alanı kapalıydı. öyle güzel baharları vardı ki, nefesim kesilirdi. yine aşk değil, bilirdim. yaşıtlarından ay olarak büyüktü ve benden bir yıl kadar küçüktü, bir üst sınıfımdaydı lakin o bilmiyordu benim büyük olduğumu. utanırdım, kızarırdım karşısında konuşamazdım hiç. o da pek sevmezdi zaten konuşmayı, sessizdi. 
          zaman geçti, biraz biraz tanıdık. ben onunla ilgili çoğu şeyi tanıdım ama o, ben tanıdıkça kendi bildiklerini unuttu. adımı bile hatırlamıyordur şimdi. bir cesaretle açılmıştım, reddedilmek nasıl duyguydu ilk o zaman anlamıştım. -ilk hoşlantınızdan ilk reddedilişiniz.- okulu bırakıp gitmişti, dersleri iyiye gitmiyordu zaten, gelmez sanmıştım ama okula uğrar arkadaşını beklerdi. yine bir gün ne hikmetse okula geç kalmıştım, vardığımda yaygara çıkmış sınıf bağıra bağıra yanıma koşuyordu. 'halay çocuk bugün birini dövdü' dediler. ona halay çocuk diyen sultandı, lakap vermişti çünkü halay videosunu izlerken çok gülmüş, bende halay bilmeyince halay çocuk adını vermişti.  

traweg

kimisi mami, kimisi seninki derdi. sordum 'ona bir şey oldu mu? zarar gördü mü?' şaşırdılar. ' tek derdin bu mu?' diye soran olmuştu. 'oldu mu?' demiştim yine. 'olmadı, hiçbir şeyi yok.' diyen bir başkasına içten tebessüm edip ' kolay kolay birine vuracak biri değil, gidip sorun hak etmiştir ya da kardeşine laf etmiştir ki yine hak etmiş olur. ' dediğimde çoğu kişi sessizleşmiş diğerleri içten söylenmişti. çocuğa sormuşlar ' kardeşiyle uğraştık' demiş. iyi yapmış, uğraşmasalardı dedim. böyle kabul ettim olayı.  bir ay geçmemişti ki arkadaşı da okulu bıraktı. bir daha da gelmedi okula. öyle çok özlüyordum ki artık özlemim yokluğuna alışmaya başlamıştı. bir gün mağzada denk geldik, yine aynı heyecan. bir gün kutlamada denk geldik öncekinden daha az heyecan, kalbim bile hızlanmadı sadece midem kasıldı gibi olmuştum. öylece takılı kalmıştım, zayıflamış gibi değildi aksine kilo almıştı ve beyaz ona çok yakışmıştı. bahar gözleri hep güzeldi... 
            ve yine bir gün arkadaşının arkasında motorda duruyordu. yine koca tebessüm yerleşti, her gördüğümde hiçbir şey olmamış gibi böyle mutlu mutlu mu bakacaktım ona? bilmiyordum ama varlığından haberdar olmak isteyecek kadar değerliydi bende. 
            
            
            kim bilir... belki hâlâ fazlaca değerlidir.
Reply

traweg

Bir esinti-2.

traweg

zaman geçtikçe bu anıların bende bir ders olarak kalışını izledim. kaç gece birlikte yattık bilmiyorum, kaç gece darbelerini hissederken haz aldım bilmiyorum lakin ona verdiğim acının daha çok haz verdiğini fark edince durdum. ona karşı hızlanmayan yüreğimin bir erkeği hayal ederken sarsılışını fark edince uzaklaştım. soğuttum. 
            aradan biraz zaman geçti, dubai ye gidecekti ertesi gün. yurda gelip veda etti herkese, o kadar umursamazdım ki şimdi diyorum... en azından arkadaşlığımız hatrına bende öpseydim yanağından. 
            kollarını bedenime sardı, yanağımdan uzunca öptü ve iki damla gözyaşını çeneme kazıdı. 
            gitti. aradan bir yıl geçmemişti haberi geldi, nişanlanmış. 
            belki bir buçuk seneyi tamamladık, yine bir haber geldi yakında evleniyormuş. 
            oysa sevgilisi vardı. bir başkasını istemezdi dedim her şeyi bir kenara bırakıp. bazı kişiler haberdardı bizden. ben, o bana yabancılaştığı gün ' biz' kavramını sildim. ben, onunla aramda geçen her şeyi bir kitap kıldım. bir romanın en kötü sahnesiydi benim için. 
            belki çocuğu bile olmuştur, küçücük bedeni vardı. epey zayıftı ama çok güzeldi.  mutlu ol, ben mutluyum. dediğim zamanlar çok oldu. bir kitabın okunmaması gereken bölümüydü bu, kapandı ve gerçekler kendini gösterdi. 
            o vakitler keşfetmek yaşamak sanırdım, şimdi izlesem bile anlıyorum. doğru ve yanlışı ayırt edebilecek yaşa geldiğinizde geçmişinizin pürüzlü duvarlarını kırmak, yok etmek istiyorsunuz ama geçmişe dönemiyorsunuz. 
            
            
Reply

traweg

bir sabah erkenden uyanmıştım, gözlerimi araladığımda ensemde bir sıcak nefes ve kalçalarımın avuç içinde sıkılması. kaşlarım çatılmış, sabahın bu saatinde sinirlerim uç noktama çıkmıştı. 
            tam düz uzanıp ardıma bakacaktım ki dudaklarıma yapışan dudaklarla, diğer bir yanımda kafasını kaldırmış yeni uyanan ' her şeyi küçük, kalçası büyük' olan kızın uykulu gözlerle bize bakmasını beklemiyordum. hızla üzerimde uzanan kızı itip, başını kaldırmış kıza döndüm. ne yani? hiçbir şey görmedi mi? saat kaç? dedi. -altı, dedim. tekrar uyudu. şaşırdım. arkamda kolumu çekip bedenimi kendi üzerine yığan yeşil gözlere öfkeyle bakıp dudağını ısırdım. yanını yakmak istercesine oynadım ruhuyla. moraran bedenine kazınmış izlerim içimdeki iblisi güldürürken aklım hâlâ yanlışı düzeltebileceğimi bağırıyordu. bir şekilde soğuttum kendimden, belki çok üzüldüm birbirimizi kullanmadan da arkadaş kalabileceğimizi düşündüm ama olmadı. o benimle yabancılaşırken ruhu kaçarcasına saklandı. 
            sadece izledim. 
            
Reply

traweg

utanmadan, aptal cesaretiyle birbirimize yaslanan, dillerimizle sevişen iki kızdık; küçüktük ve keşfetmeyi severdik.  bir gece öpüşürken gözlerimi açmıştım, dilinin damağıma çarpışı kalçalarımdaki karıncalanmayla daha çok gözlerimi karartıyordu. o günü asla unutamıyorum, elimin geceliğinin üzerinden bedenini okşayışını, gözlerinin parlaklığını ve dudaklarının ıslaklığını. ona dokunurken kasılışını. sevişmek böyle bir duygu mu diyorsunuz, sevişmek böyle istek verici, hep daha derinlerin olmasını beklercesine tutkulu bir duygu mu? sevişmek haddini aşmak, her şeyi unutmak mı? biliyorum kaç sabah mide bulantısı çektiğimi fakat gecesinde yeniden dudaklarında tatmin olduğumu. yanlış bir yolu seçmek zor değil, size en kötü anılarınızı bile unutacak bir sevişme yolunuzdan sapmanızı bile kabul edeceğiniz her şeydir belki de.  iki sıcak etin teninize bıraktığı hissiyatı anlayabilirim. koca bir oyunun içinde, belki de en sevdiğiniz bir bölümü yavaş oynayıp uzun sürmesini lakin sonunu merak edip hızla level atlamanızı istediğiniz gibi. bu bir roman, bu bir film ya da masal. 
            bu bir hayal. 
Reply

traweg

Bir esinti.
          
          
          ergenlik dönemimdeyim, tam keşif zamanlarım. böyle tam agresifliğin uç noktaları, inatlaşma, dik başlı, vurdumduymaz bir ergenim. yurda gittim,  
          'temeli sağlam atalım, ergenliğini başka şeylere meylederek geçirmesin' düşüncesiyle bırakıldım iki katlı, büyük bir bahçesi olan lakin tavuk pisliğinden otların yeşilliği kirlenmiş pek te güzel olmayan bir bahçesi vardı. pullu duvarların eteklerine döşenmiş kare renkli taşlara uzun uzun bakıyor, içeri girmemek için geri geri adımlıyorum. 
          bu yurt değil diyorum içten içe, bu yurt olamaz diyorum hayal ettiğimin dışında gördüğüm iki katlı eve bakarak. 
          evin önündeki bebek mavisi arabaya gözlerim takılıyor, güneşten rengini kaybetmiş, pek çok hasara mal olmuş bu arabanın hurda olduğunu düşünüyorum önce,  belki durumdandır yapılmadığı, belki de hurda değildir diyorum. tam o sırada kolumdan çekiliyorum; siyah raylı kapıyı aralıyor annem, ardı ardına adımlarımız grinin soluk tonlu giriş kapısında duruyor. önce derin bir nefes alıyorum, korku içimde büyüttüğüm yalnızlığın altına saklanıp kendimi az önce gözlerimin ferini bozan hurda arabadan farksız hissettiriyor. kapı aralanıyor önce; beyaz tenli, uzun yüzlü, küçük gözlü ve hafiften kemerli burunlu, uzun boylu bir kız duruyor kapının önünde. yanında alakası olmayan kısa boylu, buğday tenli, küçük burunlu... açıkçası kalçası hariç her şeyi küçük bir kız dikkatle inceliyor bedenimi. selam faslı bitiyor ve annem içeri adımlıyor. tabi beni de peşinden sürükleyerek. 
          hızla bir dolabın önüne getiriliyoruz, eşyalarımı yerleştirirken uzun uzun anneme bakıyorum. 'kalmak istemediğimi biliyorsun...' diyorum lakin beni tınlamayan kadına daha ne kadar dil dökebilirim bilmiyorum.

traweg

aradan geçen bir ay boyunca o gün yaşanmamış gibi yine aynı tartışmalı rutinimiz devam ediyor, onun kıskanmaları artık bir saplantı haline evriliyor.  ramazan ayı gelip çattı, bir haftadır oruç tutmuyor.
            yine bir gece sahur hazırlığını yaparken içeri girip yanıma oturuyor. sessiz geçen dakikaların ardından uyuya kaldığını fark edip kalan vaktimi onu izleyerek harcıyorum. kocaman gözlerini, uzun kıvrımlı kirpiklerini, hafif kızılımsı saçlarını, dik burnunu ve büzülmüş dudaklarını. alarmın böldüğü izlenime son verip çocukları uyandırıyorum. belki üç gün, belki dört gün sonra emin olmadığım bir zaman diliminde yanımda uyumak istemesine müsade ediyor ve 'bir daha uyuma, meylim kayıyor dudaklarına' diye tamamlamadan dudaklarımla buluşuyor kalın kirazları.  önce geri çekilmek istiyorum, gözlerimi sıkıca yumup geriye atıyorum başımı fakat bu defa da boynumda soluklanıyor. gözlerimi açtığımda koyulaşmış cam gibi parlak gözleri, büyümüş gözbebekleri karşılıyor beni. biliyorum, gözbebeğimin büyüdüğünü biliyorum ama kapatmak için çabalasam dahi beceremiyorum. 
            sıkıca kavruyorum boynunu, yastığına bastırdığım boynundan kesik nefesler alırken bedenimin yarısını üzerine veriyorum. kasıklarını ittiği kasıklarım cayır cayır yanarken kısıkça inliyorum.  dudaklarını ısırıp emiyor, etleriyle sevişiyorum. dilini ağzıma itip dans etmelerini zevkle karışık inlemelerimizle bir masalın en güzel sahnesini andıran kitap gibi hissediyor, kendimizi kasmaktan doğru düzgün isteklerimizi gerçekleştiremiyoruz. 
            onca insanın arasında sevişen iki kızdık biz. 
Reply

traweg

önce kasıklarıma daha sonra koyulaşan yeşil gözlere bakıyorum. öfke... parmak uçlarımdan yükselen karıncalanma, her şeyi yok etme isteğini bastırıyor öfkemi, öfkelendirmekle buluyorum. 
            yere düşen topu miniğe atıp tebessüm ediyor ardından göz kırpıyorum. umursamaz ve kıskandırma çabam hıçkırık sesleriyle son buluyor. öyle bir ağlıyor ki, gözleri gözlerimden ayrılmadan, koyu yeşillerinin her yeri kızarmış öfke kusarcasına yaşlarını dökerken sadece izliyorum. 
            kimse bir şey demiyor. çok tartışıyoruz, her gün yeni bir olay çıkartıp tartışmamıza vesile olan yeşil gözlünün hesabını kesmek için yanıp tutuşuyorum. 
            içimdeki oyuncuyu üzerine bırakıp ruhunu emmek istiyorum. 
            etinin içine girip canını yakmak, canı yanarken haz duymak istiyorum. 
            gözlerimin koyulaştığını hissediyor, ısırdığım dudağımın kanadığını anlayınca banyoya adımlıyorum. 
            açıkçası beklemiyorum onun orada olduğunu, bu beni sevindiriyor belki konuşup uzak durmasını isterim diye fakat onun gözleri içimde sakladığım zehrin rengine bulanıyor. 
            önce kocaman olmuş gözbebekleriyle dudağıma, ardından koyulaşmış gözlerime bakıyor. 
            kapıyı itip kilidi çeviriyorum.
            geri geri adımlayışına üzerine olan adımlarım karışıyor. 
            'ben...b- ben korkuyorum.' diyor. ilk defa biri benden mi korkuyor? hoş. bedeni duvarla aramda kalınca hafif bir tebessüm bırakıyorum, can yakıcı bir gülümseyiş. dudağımdan süzülen kanı umursamadan yaklaşıyorum, yaklaşıyorum, yaklaşıyorum iç ürpertici bir sesle fısıldıyorum kulağına ' neden çıplaksın?' gözleri kocaman oluyor, belli ki o bile farkında değil. usulca boynuna ve gerdanına dokunuyor parmak uçlarım. 
            kıyamıyorum. parçalamak isterken dokunurken kırılacakmışçasına özeniyorum.  gözlerimiz kapanıyor, ben yüzümü buruşturup neden böyle bir hisle karşı karşıya kaldığımı sorgularken onun ne düşündüğünü bilmemek sinirlerimi geriyor. ağır adımlarla çıkıp gidiyorum. 
Reply

traweg

            herkesle tanışırken yalnızlığın verdiği iç acısıyla daha çok savruluyor yüreğim. 
            iyi anlaşacağımı bildiğim birkaç kızla takılıyorum bir süre, yurdun ablası denilen kızın kendine yakın olmamı istediği halde uzak kalma çabama öfkesi karışıyor, kızlarla otururken ayırma bahanesiyle yanına çağırıp durması, kıskançlığını fark ettiğimin ayrı cabası oluyor. onu sevmediğimi biliyor ve bu onun zoruna giden şeylerden biri. herkes sevmediği halde olsa bile sevgisini dile getirirken ben, kısa ve netliğimi konuşturuyorum. ona olan odağım başka birinin tavırlarını fark edince şaşıyor, düşüncelerim yerinden fırlayıp arafta kalmaya müsait kalıyor. bir süre kime neyi anlatacağımı şaşıyorum, bir süre sadece kendi ütopyamı kuruyor, mutlu bir hayat sürdürüyorum. çok değil, yaklaşık iki hafta kadar geçiyor ve bir kızın bana olan tavırlarını seziyorum. hafiften uzun boyu, esmer teni, yeşil gözleri ve kalın dudaklarıyla gözlerimi kısıp sürekli izleyebileceğim bir izlenim veriyor. zihnimin içindeki fısıldaşmalara kuşak veriyorum gözlerim gözlerindeyken.
            - daha bir çocuk. 
            - bende hisleri var.
            - ne diyeceksin, neler olacağının farkındasın?
            - mesafeni koy.
            - yüz verme yeterli, kendine güven. 
            kaşlarım çatılıyor uzunca. 
            ha? diyorum. ne diyorsunuz? diyorum içten öfkeyle. ne bu saçmalık bilmyorum lakin bu kızı bir daha görmek istemediğim kesin, onu biliyor ve göz deviriyorum.  
            aradan geçen üç gün tek odağım işim olurken, ikindin vakti voleybol için dışarı çağırılıyorum. hafiften temizlenmiş bahçeye bakıp, yağmurun güzelliği diyor şükranlarımı sunuyorum. 
            hemen sonra yerimi alıp voleybol oynuyorum, minik sivri burunlu bir kızla uğraşırken topu kasıklarıma yemeyi beklemiyorum. 
Reply