Bir esinti.
ergenlik dönemimdeyim, tam keşif zamanlarım. böyle tam agresifliğin uç noktaları, inatlaşma, dik başlı, vurdumduymaz bir ergenim. yurda gittim,
'temeli sağlam atalım, ergenliğini başka şeylere meylederek geçirmesin' düşüncesiyle bırakıldım iki katlı, büyük bir bahçesi olan lakin tavuk pisliğinden otların yeşilliği kirlenmiş pek te güzel olmayan bir bahçesi vardı. pullu duvarların eteklerine döşenmiş kare renkli taşlara uzun uzun bakıyor, içeri girmemek için geri geri adımlıyorum.
bu yurt değil diyorum içten içe, bu yurt olamaz diyorum hayal ettiğimin dışında gördüğüm iki katlı eve bakarak.
evin önündeki bebek mavisi arabaya gözlerim takılıyor, güneşten rengini kaybetmiş, pek çok hasara mal olmuş bu arabanın hurda olduğunu düşünüyorum önce, belki durumdandır yapılmadığı, belki de hurda değildir diyorum. tam o sırada kolumdan çekiliyorum; siyah raylı kapıyı aralıyor annem, ardı ardına adımlarımız grinin soluk tonlu giriş kapısında duruyor. önce derin bir nefes alıyorum, korku içimde büyüttüğüm yalnızlığın altına saklanıp kendimi az önce gözlerimin ferini bozan hurda arabadan farksız hissettiriyor. kapı aralanıyor önce; beyaz tenli, uzun yüzlü, küçük gözlü ve hafiften kemerli burunlu, uzun boylu bir kız duruyor kapının önünde. yanında alakası olmayan kısa boylu, buğday tenli, küçük burunlu... açıkçası kalçası hariç her şeyi küçük bir kız dikkatle inceliyor bedenimi. selam faslı bitiyor ve annem içeri adımlıyor. tabi beni de peşinden sürükleyerek.
hızla bir dolabın önüne getiriliyoruz, eşyalarımı yerleştirirken uzun uzun anneme bakıyorum. 'kalmak istemediğimi biliyorsun...' diyorum lakin beni tınlamayan kadına daha ne kadar dil dökebilirim bilmiyorum.