tuerdesouvenirs

16.11.21, bitti. biraz ağladım. midem bir hayli kötüydü. lavaboya gittim, birz öğürdüm. çıkan ses iğrençti. kusamadım. oturdum biraz, çay demledim. poğaça yiyemedim. biraz üzgün ve eksikti. umarım akşama düzelir. seni seviyorum. çay içtim, şekersiz. tadını hatırlamıyorum. midemse hâlâ geçmedi, karnımın kasılması da öyle. bu hissi ilk defa bu kadar sevmedim. hatırlar mısın, bilmem, ben unutmam.
          	
          	

GETSCWARED

ben unutmam. oysa unutulacak çok şey var. senden başlayıp gidiyor bu yol. dur durak yok. çıkmazlardan başa çıkıyor tüm yol, yollar. seni bana getiremeyen yollar. yolları unutsam, hiç varmasam istanbul'a. hiç geçmesem kadıköyden, sokağında nefeslenmesem. imkanı yok, yollar taşar gelir, sen gelir gidersin. ben ne seni, ne yolları unuturum.
Reply

tuerdesouvenirs

16.11.21, bitti. biraz ağladım. midem bir hayli kötüydü. lavaboya gittim, birz öğürdüm. çıkan ses iğrençti. kusamadım. oturdum biraz, çay demledim. poğaça yiyemedim. biraz üzgün ve eksikti. umarım akşama düzelir. seni seviyorum. çay içtim, şekersiz. tadını hatırlamıyorum. midemse hâlâ geçmedi, karnımın kasılması da öyle. bu hissi ilk defa bu kadar sevmedim. hatırlar mısın, bilmem, ben unutmam.
          
          

GETSCWARED

ben unutmam. oysa unutulacak çok şey var. senden başlayıp gidiyor bu yol. dur durak yok. çıkmazlardan başa çıkıyor tüm yol, yollar. seni bana getiremeyen yollar. yolları unutsam, hiç varmasam istanbul'a. hiç geçmesem kadıköyden, sokağında nefeslenmesem. imkanı yok, yollar taşar gelir, sen gelir gidersin. ben ne seni, ne yolları unuturum.
Reply

tuerdesouvenirs

her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. bütün bunlar beni yoruyor. sen orada duruyor ve beni seyrediyorsun sadece. senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. ben, her an uyanık olmalıyım.

tuerdesouvenirs

çok mutluydum o günlerde, ama fark etmek istemiyordum. şimdi yıllar sonra, fark etmemin belki de mutluluğu korumanın en iyi yolu olduğunu düşünüyorum. ama ben mutluluğumu, onu korumak için değil, derinden derine yaklaşmakta olan bir mutsuzluktan, Füsun'u kaybetmekten korktuğum için fark etmiyordum.

tuerdesouvenirs

onu düşünmekten kendimi alamıyorum, şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.

tuerdesouvenirs

kendimi dünyanın en sıkıntılı insanı olarak görüyorum. sanki ben sıkıntıyım! nedir sıkıntı? neye benzetebiliriz onu? neyle karşılaştırabiliriz? bir sözcük olarak onu (aynı anlama gelmese bile) başka hangi sözcüğün yanına koyabiliriz. sıkıntının tanımı bana dünyanın en güç sözcüklerinden biri olarak görünmüştür. valéry’nin onu “derin düşüncenin kaynağı” olarak görmesineyse şaşmamak elde değil. sıkıntının tanımının zorluğu bütün insanlarca paylaşılmamasından, bilinmemesinden geliyor.

tuerdesouvenirs

beni her yoğuruşunda, sırtüstü yatıp karnını açan kedi yavruları gibi, teslim ve mest oluyordum. birlikte tüy gibi havalanıyor, yükseliyor, oralardan ok gibi inip, zıpkın gibi saplanıyor, çapkın, şakacı, çocuk yunuslar gibi dine iniyor, dipte yılanbalıklarına dönüşüp kıvrılıyor, sonra toprağı delip köpüklü dalgalara bakan yamaçlarda rüzgâra çıkıyor, yeşil ve taze, kendimize ve birbirimize dolanıp yükseliyor, dallanıyor, açıyor ve... ve tekrar ve tekrar, yaprak, polen, böcek olarak dökülüyorduk. 
          döküldüğüm yerden yüzüne, gözlerine, ona ait herhangi bie ayrıntıya bakıyor, yeni bir rüzgârın yavaşça yelkenlerimi doldurmaya başladığını hissediyor ve '"ah, diyordum, ikimizden biri ölmeli." bunu bana söyleten neydi? "çıt" mı?

tuerdesouvenirs

orgazmın topuklarından kasıklarına yükseldiğini hissettiğin an, o ana kadar olduğun insan olmaktan çıkıp bir başka insana dönüşüyordun; hayatın boyunca içinde gezdirdiğin, senin bir parçan olan, ama tanımadığın bir başkası çıkıyordu ortaya. cinayet, yazı ya da sevişme bittiğinde içindeki tanımadığın kadın, yeniden çıktığı karanlıklara çekilip ortadan kayboluyordu; cinayet anında, yazı yazarken, orgazma ulaşırken yaşadıklarından hemen hemen hiçbir şey hatırlamıyordun.

tuerdesouvenirs

tanrının öfkeli bir vaktinde yarattığı bir cinstik biz, yaptıklarımızın intikamını kendimizden, kendimiz alıyorduk, rüyalarımızla ani hatırlayışlarımızla, pişmanlarımızla kendimizi bıçaklıyor yaralıyor, kanatıyorduk. yazdıkları yasaklanan, yargılanan, kendini ve insanları ölüm gerçeğini yüzlerine vurarak aşağılayan ve kendinden hiç kurtulamayan biraz serbest bir çeviriyle neredeyse bütün insanlık haykırabilirdi: hançer benim, yara bende. kendimizi, gerçek kimliğimizi, bununla ilgili güçlü sezgilerimizi affedemiyor, unutamamanın öfkesiyle hançerleşerek kendi hapishanemizin duvarları olan ruhumuzu yıpratmaya uğraşıyorduk. bilmiyorum, tanrı kime kızıp kimden intikam almak için bizi böyle yaratmıştı?

tuerdesouvenirs

muhtemelen, sana sıradan olmayan; anlatmaya değer ve göz kamaştırıcı bir takım susturuculu iki okla vurulmuş bir çift kalpten falan bahsetmeliyim. belki bir yılbaşı gecesi tanıştık falan demeliyim, ama bir yılbaşı gecesi tanışmadık sevgilim. karlar kirpiklerine düşerken rüzgar bembeyaz tenini kesmiyordu, genelde hastalıklı bir sarıya bürünür teni hem, o gece her zamankinden biraz daha güzel de değildi, seni temin ederim çok çirkindi sevgilim, sümükleri akıyordu ve koca koca çığlıklarla bağırarak ağlıyordu. siyah saçları dalgalar halinde alnına dökülmüyordu, defalarca boyamaktan kazık gibi olmuş kızıl saçları, başının üzerinde üç yavru kuşun yuva bellerken hiç zorlanmayacağı bir karışıklıkla dolaşmıştı. çirkin bir ananastan halliceydi işte, çirkin bir ananastı ama onu sevmiştim sevgilim, onu sevmiştim.