“Gidemezsin ya, gidemezsin,” diye bağırdı Yağmur. İlk kez, bana bağırdı.
“Gitmek zorundayım!” Diye bağırdım.
“Sen kaçıyorsun! Bahanelerin arkasına sığınan bir kız çocuğundan farksızsın! Savaşmak, kalmak ne demek bilmiyorsun. Sen vazgeçiyorsun, bunu her seferinde yapıyorsun ve ben Allah’ın cezası her bahanene hak vermeye çalışıyorum ama olmuyor Deniz olmuyor! Ben yoruldum, tamam Yağmur, diyorum. Deniz o, o haklı, yorgun, sebepleri var. Ama yok Deniz yok, sen bencilsin! Ne seni sevmemize izin veriyorsun ne yanında olmamıza.”
Gözlerim doldu.
“Şu çevrene bak ya! Kendini ne hale getirdin! Tek başınasın!”
“Yağmur,” dedi yaşadığım şok ile. Yağmur çıldırmış vaziyetteydi. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Evet hak etmiştim bunu ancak bu sefer bahanem değil, haklı sebeplerim vardı.
“Ölmek mi istiyorsun, buyur öl! İyileşmek mi istiyorsun, ilaçların tezgahta. Ama artık ben yokum,” dedi ve çantasını alıp çıktı, kapı ardından çarptı. Ses içerde yankılandı.
Artık Yağmur’da yoktu.
İşte bu sefer gerçekten kimsesizdim.