Sanki kalabalığın arasında yapayalnız gibisin. Omuzların ne geniş, dağlar mı var üzerinde?
Derdin bitmez mi senin hiç, sen sana gelen için hep gözyaşı mı dökersin?
Ey ağlayanları güldüren, karakışları yok eden bahar yüzlüm!
Açları doyuran cömert ağam! Ey biçarelerin elinden tutan kılavuz!
Ey yol bilmezlere rehberlik eden! Ey Sadatların gözbebeği!
Işığa koşuşan pervaneler misali yine ziyarete koşuşurlar birden,
Sen dinleye dinleye yürürsün, hücreye doğru.
Kısa da olsa ikindi vaktine kadar hasretin başlar.
O mescit çıkışında Ay Parçam, yönelirsin Merkad'a doğru,
Yol bilmezlerin tutup elini Dost'a doğru.
Senin ardından üç adım da olsa Allah için atanlara ne mutlu!
Bahçedeki kuşlar cıvıldaşıp haber verdi Merkad'a senin geldiğini,
Pembeleşip de girdin Sultanlar huzuruna can Sultanım..
O girişte ki kurumaya yüz tutmuş ağaca nasıl da durup bir baktın!
Ne dedin gül kokulum, ne istedin gül yüzlüm?
Seninle onlar övünüyor, şahidim.
Ustası büyük olanın çırağı küçük mü olurmuş?
Sen ustalarınla övündün, alem sneinle övünüyor ey Hak Dostu!
O mübarek Kur'an'ı okuyup hediye ettin ya.. Arkanda saf tutanlar senin ettiğin duaya amin dedi sadece.
Şöyle bir baktım yürüyüşüne,
Elindeki asayı yere değdirişine..
Bembeyaz nurlu sarık nasıl da yakışmış ey aşk deryası! Nazar pınarlarından damla kapanlara ne mutlu!
Sevdiklerin hatırına mahşerde de peşin sıra yürüt bizi sevdiklerine doğru. Bırakma bizi n'olur!
Ne mutlu yolundan gelene, candan sevene, pişmanım diyene!
Ne mutlu çorbandan yiyene, seni görene!
Sana gönül verene ne mutlu!
- antalya
- JoinedOctober 26, 2015
Sign up to join the largest storytelling community
or