Gözleri gözlerimi o an avladı.
“Kötü bir an zihni parçalar minik,ve öyle bir parçalar ki istesen bile toparlayamazsın.Sakat bir ruhu da yürütemezsin.En önemlisi de yaşayamamış bir çocukluk yaşarsan..”
O kadar öfkeliydi ki,yüzü karanlık odada kilitli kalan biri gibi çığlık feryat bakıyordu gözleri gözlerime.Sesi öyle bir kasırga yaratmıştı ki beynimde ona ulaşmamı engelliyordu.
“Asla mutlu olamazsın,yaşayamazsın.Hayat devam eder,ama seni nefes alan insanlardan ayıran tek bir özellik olur o da nasıl bir şey biliyor musun?”
Oturduğu yerden kalktı.
“Çayın demini demlemek için üstüne boşaltacağım sırada,sapın elimden kayıp kaynar su dökülmüştü elime.Dökülürken acıtmamıştı elimi.Bir süre sonra başlamıştı o müthiş sızı.Acı o kadar şiddetliydi ki,ruhumun bedenimden çekildiğini hissettim.Bu yaşanmamış çocukluğum olurken,elimin üzeri su toplamıştı bunlarda ruhumun izleri.Anlıyor musun?”
Ardıç’ın gözyaşı nihayetinde açtığı kapıdan dışarı çıkıp aktı.Özgürlüğü tadan gözyaşı durmak bilmeden akıyordu göz pınarlarından aşağıya doğru.Onu ilk defa ağlarken görüyordum.Ağlamak çaresizlik değildi ama Ardıç AYDINER için çaresizlikti.Kendini ifade etmek acizlikti onun için.Bu yüzden duyguları dilsizdi.Ardıç o anı yaşıyormuş gibi eline baktı.
“Sol elim yanıyordu,sol elim yanarken böyle bir acıydı işte.”
Avucunun içine göz yaşı dalmadığında,yanan yeri söndürüyordu sanki.İhtiyacı olan acıyı şimdi söndürebiliyordu.Zordu ama bu zorluk sonunda kaybettiklerini kazanmıştı.Bunun farkında mıydı?