sisli geçmiş, kendinden utanan gölge
düşüp duran yılların elden avuçtan
pus dolu mekânlarda doğurdun yüzünü
bir bir ölçtün çıkacağın yolları
zor olacaktı anlaşılman, öyle oldu.
sabah çektiğin tüller
akşamları zor uyuttu seni
hayattan kaçarken yakalandığın adamlara
aklını bırakacağını bilmiyordun.
onlardan geçerken düşürdüğün yılların acısını
hep uykuların ödedi.
büyütüp bıraktığın hayallerin, dönüp durup kesti dilini
her eşik uzun menzildi ayaklarına
bitti vicdan borcun
kısa olan gülüşünü de yastığına gömdün.
imkânsız boşluklarla geçti akşamların
herkes son hançerini
güzel inancına indirdi.
bana gelince
çehrene dokundum da su gibi dağıldı ellerim
susturdum herkesi, eski bir yarıktan sızdım ömrüne.
ben geldim
iki yakan arasındayım artık.