Saat çoktan ikiyi geçeli çok oluyor. Fırtına sonrası oraya buraya savrulan bir çöp parçası gibi hissettiğim bir gece. Nefes aldırtmıyor. İntihar etmeye bile gücü yetmiyor bazen insanın. Elini kaldıracak gücü kendisinde bulamıyor. Şubat aylarım hep böyle geçiyor. Sebebi nedir bilinmez bir sancı bırakıyor göğsümde. Bu gecede yağmurun altında çaresizce sığanacak bir köşe arayan yavru kedi gibiydim. Paramparçayım bu gecede. Yine saçma sapan bir uykusuzluk var üstümde. Farklı bir yorgunluk. Boş odada yankılanıyor, Tamino’nun sesi. Yine, şarkının her bir saniyesinde birlerce parçaya ayrılıyorum. Birleşmiyor. Hayır, iyileşmiyor. Zira, geçseydi eğer bu kadar acıtmazdı yaşamak. Tenimin ardında, ruhumda çürüklerim vardı benim. Geçmek bilmeyen yaralarım. Geçmek bilmeyen morluklarım. İçimi sızlatıyor. Dedim ya, her zerrem acı içinde. Acısına bile alıştığım oldu çoğu zaman lakin bazen dayanılmaz oluyor bu ızdırap. Bu uygulamadan başka gidecek yerim olmadığı gerçeği ile yüzleştim bu gece. Yaslanacak bir omuza sahip olmadığım gerçeği ile.. En azından sizlere sahibim öyle değil mi? Yazdığım her satır yaslanacağınız omuz olsun. Azıcıkta olsa burada şu satırların arasında birinizin bile kalbine dokunduysam bu bana yeterde artar. Bu gece yayından kaldırdığım tüm yarım fic’lerimi size armağan ediyorum giderken. Yarım kalmış acılarıma iyi bakın. Sizi seviyorum, gönülden.