wineverd

Kulluğum, divâneliğimle ellerini, gözlerini öperim. Öpüyorum ama doyamıyorum. Mutluluk ya da cehennem bu galiba. Sana doymak, korkunç ahmaklık olur.

wineverd

Sanatkârlara karşı duyduğum bu sonsuz hayranlığın sebebi şüphesiz ki eserlerinde karşılaştığım canlılıktan. Yaşayan ve anlaşılmayan bir insan olarak taştan bir heykelin suratındaki o kederli ifadeye tanık olmak beni, sanatçısına denk geldiysem şayet hislerimin anlaşılacağı yönünde körüklüyor. 

wineverd

Kendime bakıyorum ve bir dünya görüyorum. Ama bu dünya farklı ve canlı bir güç yerine, hayal ve karanlık arzularla dolu. Sonra her şey duyularımın önünde yüzüyor. Dünya kendi yolumu tuttururken, gülümsüyor ve hayal kuruyorum. 

wineverd

Ücra bir Fransız kasabası ya da terk edilmiş bir sahil kıyısı. Birkaç plak, yakaları nakışlı keten gömleklerin, en sevdiğin şarap ve benim için de favorilerimden üç kitap. Sabahları derin öpüşler, geceleri piyanondan tek kişiye sunacağın resitaller. İşte, öylesine yalın fakat yaşamak uğruna her şeyi yapabileceğim efsunkâr bir hayat. 

wineverd

İnsanın kendi kendini suçlamasının keyifli bir yanı vardır. Kendi kendimizi suçladığımız zaman başka birinin bizi suçlamaya hakkı kalmadığını düşünürüz. İnsanın ruhunu suçluluk duygusundan arındıran şey itiraf etme eyleminin kendisidir; günah çıkartan rahip değil.

wineverd

Bir sanatçı güzel eserler yaratmalı ama bu eserlere kendi yaşamından bir şey eklememelidir. İnsanların sanata bir çeşit otobiyografi muamelesi yaptığı bir çağda yaşıyoruz. Soyut güzellik anlayışımızı kaybettik.

wineverd

”İstemeden de olsa, şu garip sanatsal tapınma hâlini tabloya yansıttım da o yüzden. O bu durumun farkında değil; ona hiçbir şey söylemedim. Hiçbir zaman bilmeyecek de. Ama dünya âlem anlayacaktır; çırılçıplak ruhumu meraklı sığ bakışlara meze etmeye hiç niyetim yok. Yüreğimi mikroskop altına yatırmalarına izin vermeyeceğim. O tabloda benden çok şey var Harry, hem de çok!"