Uyan uyan uyan.
Bunun berbat bir kabus olduğunu biliyorum, bir lanet. Gözlerine bakamıyorum. Ben bir korkağım. Onun gözlerine dahi bakamayan bir korkak. Ayası çenemin bir ucuyla yanağımın köşesini sarıyor. Gözlerim yavaşça onu buluyor. Mücevher gözlerinde bir ışık sönüyor. Onunla birlikte sönen bir ateş daha var. Benim ateşim.
Bunu benden nasıl isterler?
Benden nasıl olur da yavru ceylanıma kıymamı talep ederler?
Biri sağ arkamdan, diğeri sol arkamdan yaklaşıyor. “Arian,” diyor. Bana yapmam gerekeni hatırlatıyor.
“Ona ihanet ettiniz,” diyorum. “Sizler onun en değerlileriydiniz.”
“Arian, yapman gerekeni biliyorsun.”
Bağırmak istiyorum. Onsuz bir cihanı karanlığa boğmak, onsuz yaşamayı aklının ucundan bile geçiren peri ya da insan, her varlığın bedenini küle çevirmek istiyorum. Önce arkamdakilerden başlayarak. Yapamıyorum. Çünkü…
Hayır hayır, uyan!
Ve bir gece ay ışığı altında gümüş hançeri onun karnına saplıyorum.
Bundan önce binlerce defa yaptığım gibi.
࿐ BÖLÜM 13'ten