ben geldim, on sekiz ocak gününün son dakikalarında geldim. gelmeliydim. yazmalıydım. bugün iki yıl oldu, onsuz geçen iki yıl. özledim, özlüyorum. sesini özlüyorum en çok, benimle gülerek konuşan sesini. mavi bakışlarını özlüyorum, gülünce parlayan mavilerini. yanına her gittiğimde sarılmasını özlüyorum. beni sevmesini özlüyorum. iki yıl geçti ama bende geçmedi. ben hâlâ son sesini duyuşumdayım. bana "gel artık, özledim" demesindeyim. tamam demiştim, iki gün sonra gidecektim. sadece iki gün, iki. ne oldu biliyor musunuz? tahmin edersiniz aslında. anlatayım. sesini son duyduğum gecenin sabahına karşısında bi telefon geldi babama, telefondaki ağlayarak oğlum gel diyordu, yoğun bakıma alındı diyordu. apar topar giden babam, arkasından dolu gözlerle bakan ben. çok değil bi saat sonra gelen telefon ve kaybettik diyen ses. bi süre kalakaldım, sonrasında kardeşimin acı bağırışı ve annemin sesi. ağlamam var bir de. o gün elimdeki testleri yırtmam, akşama kadar ağlamam var. sonraki beş ay boyunca kabullenememem, her gittiğimde görecekmiş gibi olmam var. hâlâ daha gittiğimde görecekmişim gibiyim. mezarı yakıştıramıyorum. içimdeki o buruk his, yarım kalmışlık. o bitmeyecek özlem var. çok şey var arkadaşlar. hepsinden öte ölüm var, kaybetmek var. sevdiklerinizi kaybetme ihtimali ile yüzleşin. sarılın, bol bol konuşun. iki yıldır yarımım ben, daha da çok yarım olacağım biliyorum. kıymet bilin, vesselam.