ywvskkpc
i̇çimde damla damla bir korku birikiyor; sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
@ywvskkpc
1
Work
0
Reading Lists
577
Followers
i̇çimde damla damla bir korku birikiyor; sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
i̇çimde damla damla bir korku birikiyor; sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
yks senesine girdik de abicim bana kimse karantinaya donuyorsun dememisti bu nasil is
istanbulun en güzel kızları
kakalak ne komik kelime amk kakalak amk orospu çocuğunu anlarim pici anlarim essek bile okeu kakalak ne rospu cocuklariOAJWIEIAOJEOENJBKSJDOEJEKENDKEDM
Nietzsche sancılı bir adamdır. Anlaşılmak ister. Ancak kendisini anlamaktan dahi acizdir. Bu sebeptendir çelişkilerin adamı oluşu. Tutkusudur kalemi. Çünkü zayıflığı yoktur eleştirilerinde. Güç ondadır. Anlayan yoktur. Yazıp döker. Kafayı yer. Zordur duvarla konuşması. Özensiz yazar düşüncelerini. Öyle ya nasıl olsa dinleyen yoktur. Temellendirme gereği duymaz. Acıdır ki insandaki tutkuyu öldürür bu yalnızlık. Aslında zeki adamdır. Iyi gozlemcidir. Ne var ki gerçeğe yakın olduğu kadar uzaktır. Suya kısa süreli dalışındandir bu. Derini göremez. Gerçeği göz ardı eder. Çünkü görülmemiş gerçek basitçe yoktur. Düşünebilecegi kapasitede bilgiyi depolar. Zeki olduğu kadar algıda seçiciligi onu aptal kilan bir özelliktir.
@tilkii- en başında kendini anlamayı beceremiyor bana sorarsan. insan düşüncelerini tam anlamıyla temellendirirse, düşüncelerindeki parçaları fazla ya da eksik kalmayacak şekilde birleştirirse kendisiyle celişmez. O kendi ilizyonuydu. Tanrısı gibiydi ve bu tür şeyleri her ne kadar mantıkla bulduğumuz söylense de inançlarimiz geciyor onumuze bir noktada. Kendi utopyalarinda yaşasınlar dursunlar.
Filozofların yaptığı en büyük yanlış egolarından gelir. Bir şeyin nasıl olması gerektiği konusunda çok kesindirler. Ancak olan şey sonuçtur. Sonucu değiştirmek için çabalar dururlar ancak nafile. Ben bunu karada kürek cekmeye benzetirim. Kabullenisten uzak tavirlari onlari hakikatten alikoydugu gibi hazlardan da alikoyar. Haksizdir demiyorum. Üst insan kavramına oldukça ilgi duyarım bilakis. Insanın zayıflıga merhamet kılıfı uydurusu, ahlakın gösterdiği yalanciktan değerler silsilesi... Hepsi palavra. Insanin sancisina merhem.
Ne komiktir bu filozoflar. Birbirlerini çürütmeye çalışırken aslında birbirlerini tamamlarlar. Hele Nietzche. Trajik insanı vahşi ve içgüdüsel doğasıyla kabullenmistir. Fakat bunu aşmak ister. Hâlbuki insanı aşmak arzuları aşmaktir. Bunu isteyisi bile bir arzu iken bir hayvanın bunu yapması beklenemez. Aynı zamanda çelişkilerin adamı olmasına rağmen çelişkilerin bir diğerini var ettiğinden bihaberdir. Buradaki yaşama değer biçer, gülmeyi öğütler. Fakat gülmek ağlamadan mümkün değildir. Ac gözlülügu eleştirir. Hani der ya bilgi açlığı insanı sefalete sürükler diye. Al sana algıda seçicilik! Sonra aynı adam üst insana ulaşmayı hedefler. Komedi.
Nietzsche'nin değer avcılığı Sokrates'in hakikat avcılığından daha yıkıcıdir. Çünkü hakikat beklenendir. Değer ise kaybedildiğinde en çok kahredendir. Hakikatle yüzleşmedigin müddetçe yaşamı tanimayamaz değerlerinin temellerini saglam atamazsin. Bu da Nietzsche'nin bu dünyaya verdiği değer pusulası ile çelişir. Kendisi bilmez ki Sokrates'in bilgi tutkusu bir dindarin tanri tutkusuyla eşdeğerdir. Tanrıya olan bağlılık, bilgiye olan açlık, sanata olan aşk yazdığım bu basit cümleler hepsi yaşamı çekilebilir kılmak için elimize verilmiş birer oyuncak. Insanın tanrısı yoksa umudu, duyguları yoksa arzuları, aklı yoksa bunları yapabilecek kabiliyeti yoktur.
@tiIkii- Elestiriye açığım beni yanlis yorumlama. Öncelikle haklı olabilirsin pek yazı yazan birisi değilim. Üstelik karakter bana ait değil Piyanist filmindeki ana karakterterin bir sahnesi. Ve merak ediyorum sende neden bu izlenimi uyandırdım
Gördüğü şey üzerine gözbebekleri şaşkınlık ve özlemle büyüdü. Kalbinin heyecanla çarpışı kulaklarını sağır ediyor, damarlarındaki kan vücudunu terk etmeye çalışırcasına akıyor, titremesine sebep oluyordu. Dolu gözleriyle hayal olmasından, dokununca kaybolacak olmasından korkar biçimde ürkek bir adım attı; hayatına anlam vermiş, yaşamını değerli kılmış, dile dökemediği kelimeleri tuşlarında bulmuş olduğu piyanoya. Dudaklarında acının verdiği bir tebessüm beliriyordu parmakları uzun süredir konuşturmadığı tuşlarla buluşurken. Kaç sene olmuştu hatırlamıyordu. Savaş başladığından bu yana yalnızlığın ve dile getirilemeyen sözlerin içinde yarattığı ağırlık tek oturuşta konuşulabilecek bir münasebet değildi. Nereden başlayacağını bilmez mahçup bir edayla yavaşça yerini aldı sandalyesinde. Aklı ne çalacağını düşünürken parmakları bağımsız bir şekilde çoktan notaları vurmaya başlamış, yaşamın toprağa gömüldüğü bu harabeye dönmüş şehirde yeniden canlılığın kıvılcımını tutuşturmuştu. Keder ve çaresizlikle sarılmış bu melodi feryat edercesine dökülüyordu gözlerindeki yaşlar gibi birer birer. Sonunda. Sonunda diye haykırdı içinden. Kimsesiz bir adamın dert ortağıyla olan iletişiminin, birlikte sarılıp ağlaşmalarının sesiydi bu nameler.
@tilkii- Belli ki filmi izlememissin ama özet geçeyim. Karakterimiz 2. dünya savaşı sıraları polonyada yaşayan bir yahudi. Savaş başladıktan sonra ailesini kaybediyor ve hayatta kalmak için amelelik yapmaya başlıyor. Sehirdeki binalar yakiliyor. O da bu dökük binalardan bi tanesinin icine sığınmak icin girdigi esnada bu piyanoya rastliyor. Sonrasinda bir alman askeri tarafindan yakalanıyor. Üzerinde üşümemek icin giydiği asker üniformasini goren Alman askeri adama silahini dogrultuyor. Orijinal hikayede ölmüyor fakat ben bu şekilde ele aldım.
Bulunmuştu. Onca mücadelenin ardından kendisini bekleyen sondan kaçabileceğini zannederken aslında akvaryumdaki bir balık gibi asla bir şansının olmamış olmasının, umut dediği şeyin kendi aciz ruhunu tatmin etmek için yarattığı bir illüzyondan ibaret olmasının gerçeğiyle kucaklaştı. Burukluk ve biraz mide bulantısı... Gözlerindeki kısa süreli ışıltı sönüp gitti piyanosunun tuşlarından usulca çekilirken parmak uçları. Tetiğin sesini duyduğunda kalbinin teklediğini hissetti. Demek böyle bitecek diye geçirdi içinden. İroniktir ki korkusu ölümden değildi. Ölüm birçok kez kapısını çalmış, birçok kez başkalarına armağan edildiğine tanık olmuştu. Ne var ki her şeye rağmen sesini duyuracağına inanmıştı. Zalim tanrısının en azından bunu kendisine hak biçeceği umuduna bel bağlamıştı. Şimdiyse gülüyordu acı acı. Çünkü tanrısı kurtuluşuna değil, ölümüne eşlik ediyordu.
Hayatı geçti gözlerinin önünden. Yaptığı her dokunuş; kendisine artık yabancı gelen bu şehrin karanlığını, içindeki öfkeyle harmanlayarak direnmeye mecali kalmamış ruhunu körüklüyordu. İsyanı neye idi? Kaybettiklerine mi? Susturuluşuna mı? Umutsuzluğa mı? Güçlünün güçsüze hakim olduğu bir dünyada tanrısının kudreti altında ezilmiş bir piyanistti o. Hıçkırıklarını duyulmaz kılan müzik ağırlığıyla bütün odaya baskı uyguluyordu sanki. Var gücüyle abandı notalara. Müzik ağırlaştıkça o hafifledi. Nefesi sıkıştı. Hissettiği rahatlama zincirlerinden kopmuş olmasının, kendi cehenneminde sonunda yalnız olmasının verdiği bir rahatlamaydı. Derken durdu. Her şey ansızın durdu. O anda patladı yalnızlığın melankolisini kalan tek dostuyla paylaştığı baloncuk. Kendisine doğrultulmuş silahın sesiyle vücudu bir heykel misali kaskatı kesilmiş, isyanıyla dolmuş bu oda yerini delici bir sükunete bırakmıştı.
Both you and this user will be prevented from:
Note:
You will still be able to view each other's stories.
Select Reason:
Duration: 2 days
Reason: