koşuştururdu çocuklar ellerinde yarıya bölünmüş simitlerle, kimisi koşarken düşen pantolonunu minik elleriyle tutmaya çalışırken, kimisi eteklerini havalandırıp cıvıl cıvıl koşuşturdu. olur ya her bayram; büyüklerin elleri, küçüklerin gözleri öpülür. akrabalar hazırlıklar yapar, az da olsa önemi olmadan üç beş kuruş dağıtılırdı. çocukların ellerine az para da verilse, bir oldukları için mutlu olurlardı. anneler çocuklarının giyimine önem verirdi, babalar ise kendilerine kocaman bir tatil ilan ederdi. gözlerinden yorgunluk aksa da, insanlara mutlu gibi görünmek isterlerdi. geceleri gelen kramplardan, öğlenleri kirden grileşmiş ellerini göstermemek umuduyla gülümserlerdi. çünkü şöyle derdi o baba 'kime ne olacağı belli olmaz yavrum, gülümsüyorum. insanlar beni mutlu hatırlasın.' zoruna giderdi ufak çocuğun ama o da arkadaşlarına üzgün olduğunu göstermek istemezdi, bunu babasından öğrenmişti. gece gelen krampları ciddiye almayan bir babadan ne beklenirdi ki? iş sanardı, yorgunluk sanardı. değildi, stresti bunun ismi. acıydı. son bayramdı. yine o geleneği etkinleştirdi kendince, büyüklerinin ellerinden, küçüklerinin gözlerinden öptü. son kez yeniden rol aldı, gülümsedi ve karşılığını aldı. sonra o ufak çocuğun elleri kana bulandı rengi bu sefer kırmızı değildi, kahveye yakındı ve çok dokununca elinden kayıp gidiyordu. çocuk elinden kayan her bi' toprak parçasını kan görmeye alıştı. ağlamadı. gülümsedi, o böyle öğrenmişti. gözünden akan her bi' yaşı, bir kış sabahı sanardı.