zielsrouw

koşuştururdu çocuklar ellerinde yarıya bölünmüş simitlerle, kimisi koşarken düşen pantolonunu minik elleriyle tutmaya çalışırken, kimisi eteklerini havalandırıp cıvıl cıvıl koşuşturdu. olur ya her bayram; büyüklerin elleri, küçüklerin gözleri öpülür. akrabalar hazırlıklar yapar, az da olsa önemi olmadan üç beş kuruş dağıtılırdı. çocukların ellerine az para da verilse, bir oldukları için mutlu olurlardı. anneler çocuklarının giyimine önem verirdi, babalar ise kendilerine kocaman bir tatil ilan ederdi. gözlerinden yorgunluk aksa da, insanlara mutlu gibi görünmek isterlerdi. geceleri gelen kramplardan, öğlenleri kirden grileşmiş ellerini göstermemek umuduyla gülümserlerdi. çünkü şöyle derdi o baba 'kime ne olacağı belli olmaz yavrum, gülümsüyorum. insanlar beni mutlu hatırlasın.' zoruna giderdi ufak çocuğun ama o da arkadaşlarına üzgün olduğunu göstermek istemezdi, bunu babasından öğrenmişti. gece gelen krampları ciddiye almayan bir babadan ne beklenirdi ki? iş sanardı, yorgunluk sanardı. değildi, stresti bunun ismi. acıydı. son bayramdı. yine o geleneği etkinleştirdi kendince, büyüklerinin ellerinden, küçüklerinin gözlerinden öptü. son kez yeniden rol aldı, gülümsedi ve karşılığını aldı. sonra o ufak çocuğun elleri kana bulandı rengi bu sefer kırmızı değildi, kahveye yakındı ve çok dokununca elinden kayıp gidiyordu. çocuk elinden kayan her bi' toprak parçasını kan görmeye alıştı. ağlamadı. gülümsedi, o böyle öğrenmişti. gözünden akan her bi' yaşı, bir kış sabahı sanardı.

zielsrouw

onur can özcan’ çilingir
Reply

zielsrouw

koşuştururdu çocuklar ellerinde yarıya bölünmüş simitlerle, kimisi koşarken düşen pantolonunu minik elleriyle tutmaya çalışırken, kimisi eteklerini havalandırıp cıvıl cıvıl koşuşturdu. olur ya her bayram; büyüklerin elleri, küçüklerin gözleri öpülür. akrabalar hazırlıklar yapar, az da olsa önemi olmadan üç beş kuruş dağıtılırdı. çocukların ellerine az para da verilse, bir oldukları için mutlu olurlardı. anneler çocuklarının giyimine önem verirdi, babalar ise kendilerine kocaman bir tatil ilan ederdi. gözlerinden yorgunluk aksa da, insanlara mutlu gibi görünmek isterlerdi. geceleri gelen kramplardan, öğlenleri kirden grileşmiş ellerini göstermemek umuduyla gülümserlerdi. çünkü şöyle derdi o baba 'kime ne olacağı belli olmaz yavrum, gülümsüyorum. insanlar beni mutlu hatırlasın.' zoruna giderdi ufak çocuğun ama o da arkadaşlarına üzgün olduğunu göstermek istemezdi, bunu babasından öğrenmişti. gece gelen krampları ciddiye almayan bir babadan ne beklenirdi ki? iş sanardı, yorgunluk sanardı. değildi, stresti bunun ismi. acıydı. son bayramdı. yine o geleneği etkinleştirdi kendince, büyüklerinin ellerinden, küçüklerinin gözlerinden öptü. son kez yeniden rol aldı, gülümsedi ve karşılığını aldı. sonra o ufak çocuğun elleri kana bulandı rengi bu sefer kırmızı değildi, kahveye yakındı ve çok dokununca elinden kayıp gidiyordu. çocuk elinden kayan her bi' toprak parçasını kan görmeye alıştı. ağlamadı. gülümsedi, o böyle öğrenmişti. gözünden akan her bi' yaşı, bir kış sabahı sanardı.

zielsrouw

onur can özcan’ çilingir
Reply

zielsrouw

sisler bulvarı

zielsrouw

ben felakettim, o da felaketin ardında gelen şimşek gürültüsüydü. avuçlarını açar, tanrıya ebediyen dua ederdi. ben ona bakar, gözlerimin yanıp, kapanmasına kadar onu izlerdim. gördüğü her çiçeği koklar, o kokuda anılarını arardı. sitem ederdi. anılarını bir çiçeğe benzetmeyi acizlik diye yorumlardı, anılarının bir çiçek kadar güzel olmadığını ve herkes tarafından sevilmeyeceğini düşünürdü. oysa anıları bir çiçekten daha detaylı ve güzel kokabilecek anlara teşebbüs etmişti. onu hep izlerdim; kızdığında mimikleri, saçlarının güneşin altında parlamasını, güldüğünde sağ yanağında oluşan hafif çukuru, stres anında olduğunda boynundaki kar tanesi sembollü kolyesine dokunmasına kadar her şeyi izlerdim. bugünün sonu yokmuş gibi hep izledim onu, belki ilgimi tam gösteremedim. ya da onunla daha fazla vakit geçiremedim. ama onu ezberledim. sorunun kendisinde olduğunu söylerdi, aslında sorun hep bendim. hep izleyiciydim. şimdi oturuyorum mezartaşının yanında, çömeldim. ilk defa izleyici olmak istemedim. çünkü bu sefer, parlayan bir toprak, dokununca dağılan toz taneleri, elimde duran kar taneli kolyeni görüyorum. oradan kalkmayı seçtim son kez, yürüdüm, sonrasında koştum. deliksiz bir kuyuya girmiştim. artık bende yoktum.
Reply

zielsrouw

koptu ipim düşüyorum

zielsrouw

hayatın belirli noktaları vardır. bazılarına ulaşabiliriz, bazıları da o kadar uzaktadır ki o noktayı görmekte zorlanırız. o zaman söyleniriz kendimize  'hayat cidden zor' diyerek. belki göremediğimiz, ulaşamadığımız o noktaya bir adım daha atamamaktandır, bu tembelliğimiz. ileriyi tamamlayan bir cümle kuramadığımızdandır pes etmemiz, ya da dönüp aynaya baktığımızda 'sen güçlüsün' demediğimizdendir. üzgün günlerimizde ortamın ışığını bozmamak için, gülümsediğimizdendir. ya da şöyle söyleyim, belki kendimize ayıracak bir vaktimiz yok, ya da biz o vakti hiçbir zaman ayırmadık. cehennem sıcağını tenimizde hissederken, bir su ihtiyacını karşılayacak bir cümle aldık mı? sanırım aldık. gözyaşlarımız bizi bir başımıza bırakmadı. benliğimizden akan su bile, tenimizin sıcaklığını alamadı, sıcaklığına sıcaklık kattı. unutmayın, bir başımızaydık. şimdi bu karmaşık cümlelerin içinden doğruları bulun ve ölçün. biz, başkalarının acısına cennet ışığını bize doğrulturken şahit olup, eşlik ettik. peki ya siz cehennemin alev almış ırmağının çürük meyveleri, siz şahit olup, eşlik edecek misiniz?
Reply