zihnimevim

Kırk şair birden olsam, yazamam hevesimin kırılmasındaki hüznü.

zihnimevim

Yalnızlığımın dipsizliğinden korkuyorum! Kendimi karanlık bir uçurumun kenarında buldum; aşağı habire sözcükle atıp duruyorum; nasıl da ağır sözcükler, ama düştüklerinde en ufak bir ses gelmiyor. O uçuruma kahkahalar, tehditle ve gözyaşları atıyorum. Aşağıya tükürüyor, bağrına taşlar kaya parçaları fırlatıyor, dağlar tepeler deviriyorum - ama hep aynı boşluk, hep aynı sessizlik.

zihnimevim

Tuhaf bir adam oldum.
          Kendimle konuşuyorum evin içinde.
          Biraz da şu koltuğa oturayım, diyorum.
          Perdeleri ne kadar zamanda yıkardın, diyorum.
          Bir gün olsun açık bırakmıyorum yatağımızı El ayak değmeyen yerler nasıl tozlanıyor böyle.
          Merak etme, mutfağı tertemiz ettim.
          Terlikler senin istediğin gibi duruyor.
          Çamaşır ipini silmeden asmıyorum çamaşırı.
          Bir kahve yapayım diyorum,
          İki fincan koyuyorum, süt hazırlıyorum sana.
          Sessizlikten mi nedir?
          Bütün bunları yüksek sesle söylüyorum.

zihnimevim

Pencerede elmas tanecikler ve çevresinde delikler. Göz İçin. Deli. Çöl faresi. Kum bekçisi. Cımbız gözlü. İğne burunlu. Eskiden bir yıldızmış. Göğünü yitirmiş. Kumda şimdi. Falına bakıyor. Yeniden dönecek mi? Taneleri kimi zaman tek çıksın diye sayıyor. Olmuyor, çift çıkıyor. Bazen 'çift' tutuyor içinden. Bu kez de tek çıkıyor.Bulamıyor gök kuma hangi sayıyla yazılmış. Geceleri iyice umutsuz, renk körü... Çölde her şey birbirine karışıyor. Yakınındaki ev bir canavar, kıpırtısız, tetikte. Penceresinde elmas tanecikleri var, bunun ayrımında. Ardında bir karaltı bazen; izleniyor, bunun da ayrımında. Cımbız gözlerini belli etmeden odaklıyor pencereye doğru, dönüp, dikeliyor. Işıklıysa zaman, maki şemsiyesinin gölgesine sığınıyor. Bulutlu günler saydığı bir yana aktardığı kum taneciklerinden oluşan tepenin üzerine tünüyor. Paranoyak bir fare. Canavardan çok korkuyor. Çöle eklenmiş denize bakıyor geride duran elmas çerçeveyi unutmadan. Her ikisini de anlamıyor. İkiye ayırıyor tek ve çift gibi. Arkadaki canavarın sayısı tek, önünde açılan mavilik çift. Suya varamıyor, Islanma korkusu var, eve de dokunamaz her gün her gece orada tek başına; pencere; karaltı; canavar... Dehlize iniyor, ürpertiyle kıvrılıyor karanlığa. Çıkarsam, çıkarsam, bakacak aşağılıyarak, anlayışsız, ezercesine, bakacak bana. Denize bakıyormuş gibi yapıyor beni izliyor, saydığım tanecikleri, şemsiyemi, dehlizime inen delikleri...

tumeyokum

geliyorlar, bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye; koşarak, düşe kalka yuvarlanarak, sürünerek... nasıl olursa olsun; görmek için bu eski dostların yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını geliyorlar! uyuyan arzunun düşün imgelemenin anlağın belleğin leş kokularını duymaya geliyorlar. ölüm sessizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıklarında seviniyorlar canlıyız diye.
Reply

zihnimevim

•Nilgün Marmara~kırmızı kahverengi defter.
Reply