#prologue

192 30 2
                                    

"sınavlar ertelenmiş."

gün boyu sınavlarını nasıl yetiştireceği hakkında sızlanan changbin, sınıf kapısını büyük bir gümbürtüyle açıp içeri daldığında içeridekilerin birkaç küfür savurduğunu duymuştum. ne sınavları ne de akla hayale sıymayacak küfürleri duymak istiyordum. tek istediğim uyumak ve sabahtan beri aklıma doluşan saçma düşüncelerden kurtulmaktı.

başım ağrıyordu ve ben oturup bunun hakkında mızmızlanmak ya da ağlamak için fazla büyüktüm.

yan tarafımdan sırtıma batırılan bir kalem hissettiğimde sinirle gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım. şöyle düşündüm; insanları sırtıma kalem batırdıkları için öldürmemeliyim. bu yüzden sakince kafamı kaldırdım ve kaleminin ucunu sırtımda ince bir delik açmak istercesine bastıran elin sahibine döndüm. efendim, demedim. ona bağırmadım. sadece olabildiğince boş bir yüz ifadesiyle onun şumarık bir ifadeye büründürdüğü yüzüne baktım ve konuşmasını bekledim.

"duymadın mı? sınavlar iptal edilmiş?

"yani hyunjin? bu konuda ne yapmamı bekliyorsun?"

sanki ona saçma bir şey söylüyormuşum gibi beni süzdü ve gözlerini devirdi.

hayır saçma bir şey söylemiyordum. onun bana göz devirmesini ya ne bileyim kalemle dürtmesini falan da istemiyordum. tek istediğim bu rahatsız sırada, ulaşabileceğim en konforlu uykuyu çekmekti.

"haftalardır kendini eve kapatıp ders çalıştın. şimdi beraber vakit geçirmemiz gerek."

baş ağrım git gide artarken kendimi geriye yasladım ve ağlamamak adına dişlerimi sıktım. neden ağlamak istediğimi bilmiyordum ama bu üzerini eşelemek istediğim bir konu değildi.

"emeklerim boşa gitti diye sizinle orada burada sürtmeyeceğim tamam mı? sadece izin ver uyuyayım."

kafamı yeniden sıraya koymaya kalkıştığımda bu sefer de ön sıramda beliren jeongin yüzünden uyuyamadım.

ağlayacaktım.

yere çöküp uyumama izin vermeyen herkese olan öfkem yüzünden ağlayacaktım.

"hyung, çok sıkıcısın."

"yalvarırım izin verin de uyuyayım..."

kızarık gözlerim, gereksiz öfkem titreyen ellerimle dünya üzerindeki en saçma şey için ağlamak üzereydim. bir şeyler yolunda gitmiyordu ve bu 'bir şeyler' o kadar birikmişti ki ben artık en yakınım dediğim insanlardan uzaklaşıyor, onlara kızıyor ve önüme gelen her şeyi parçalamak istiyordum.

"sen iyi misin?"

"harikayım!"

yükselen sesime engel olmaya çabalamamıştım bile. öylece kafamı sıraya yasladım. kollarımı başımın etrafına siper ettim ve aptalca sinirimin sonucu olan gözyaşlarımın gözlerimden akıp sıraya damlamasına izin verdim.

sürekli geçecek diye bastırmaya çalıştığım dertlerim üst üste binmiş artık kaldıramayacağım bir yük halini almıştı. üzerimdeki baskı büyüktü ve ben daha nasıl baş etmem gerektiğini bile bilmiyordum.

kimseye kendimi açamıyordum. insan anlattıkça rahatlar derlerdi fakat başkasına anlatırsam sonunun gelmeyeceğini biliyordum. başkasına anlattığımda 'ne yani sorunun bu muydu?' gibi bir tepkiyle karşılaşmak da ürkütüyordu beni. yaşıma rağmen ergence düşüncelerim yoktu. ilgi istemiyordum, aşk istemiyordum, birileri karşıma çıkıp da beni şımartsın istemiyordum.

huzurlu bir uyku istiyordum. boğazımda takılı kalmış çığlıklarımı bastırmaktan yutkunamaz hale gelmiştim. boğazıma yerleşen bu soyut baskıdan kurtulmak istiyordum. kendimi herkesten gizleyerek yaşamak değil de sanki kaybedecek bir şeyim yokmuş gibi gezmek, dolaşmak istiyordum.

birileri de tıpkı benim onlara sorduğum gibi gerçekten merak ederek bana 'nasılsın?' diye sorsun istiyordum.

fakat sonuç yoktu.

jeongin ve hyunjin, kendi içimde yeterince yalnız değilmişim gibi, beni yalnız bırakmak istiyor olmalılar ki öylece bırakıp gitmişlerdi. ben resmen gözlerinin içine bakarak yardım isterken onların bakışları beni teğet geçmişti.

kimse kendimi insanlara kapattığım için beni suçlayamazdı.

karıncayı inciten yükler ≽ banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin