4 yıl sonra...
çıkış yaptığımdan bu yana geçen yıllar ömrümün en güzel anılarını biriktirmeme sebep olmuştu. önceden yaşadığım zorlukları şimdi düşündüğümde iyi ki diyordum, iyi ki bunları yaşadım. elbette bazı anlar vardı hiç yaşamasaydım dediğim, ancak onlardı bana güç veren. yine de bir yanım buruktu ve ben hayranlarımızın sevgisiyle orayı doldurmaya çabalıyordum.
uzun zamandır olmadığım kadar iyiydim son günlerde. hatta öyle ki, hayranlarla bir araya geldiğimizde bana birkaç kez hayatımda özel bir şey olup olmadığını sormuşlardı. imâ ettikleri şeyin farkındaydım fakat mutlu olmak için birine ihtiyacım yoktu. bunun farkına varmak beni bambaşka biri yapmıştı. daha güçlü hissediyordum. insanlar iyileşmek adına bir destek arardı. benim desteğim ise yine ben olmuştum, yaslandığım omuz bendim.
bugün bir törene katılmak adına grupla birlikte idollerin kalması için ayarlanan otele gelmiştik. büyük gruplara daha büyük odalar verdiklerinin farkındaydım ve şanslıydık ki, biz de onlardan biriydik. içeri girdiğimizde herkes bir yana çekilmişti. bir gece önce hepimiz geç yatmıştık ve yorgunluğumuz da yüzümüzden okunuyordu. işte tam da bu yüzden sektördeki en iyi makyözlere sahiptik. yorgunluğumuzdan kalan izleri kapatıp bizi kusursuz göstereceklerdi. bazen bu yaşadıklarıma dışarıdan bir göz gibi bakardım. o zamanlar tüm bu düzenin içinde olduğuma inanamıyordum. fazla büyük bir işin içine girmiştim. dönüşü olmayan bir yoldu. pişman değildim fakat bazen bu hayatın bana göre olmadığını hissediyordum. ben sadece basit hayalleri olan bir çocuktum. şimdi ise başkalarının hayalini yaşayan 'o' çocuk olmuştum.
kendimi makyaj masasındaki sandalyeye bıraktığımda içeri stilistimiz girmişti. bize kıyafetlerimizi gösterip denetecek ve sonra saç ve makyajlarımız yapılacaktı. bu düzene alışmıştım, şikayet etmiyordum. tek sorun bir yanımın hep bana eksik hissettirmesiydi ve ben bu boşluğu bir türlü dolduramadığımdan sürekli neyin eksik olduğunu düşünüp duruyordum. kendi kendime sıkıntılı bir nefes verdiğim sıra stilistimiz beni ayağa kaldırıp üstümdekileri çıkartmamı istemişti. getirdiği gömleği zaten en az beş kez denemiştim fakat o, benim aksime kusursuz olmamızı istiyordu. kusurumuz olsa ne olurdu? nereye kadar sahte görünmeye devam edecektik?
ayaklanıp gömleği denemem ve sonrasında da pantolonumu giyinmem ardından kemerimi bulamadığımdan odada dolanmaya başlamıştım. hoseok hyung ise birden kemerimi sallayarak önümde belirmişti. "bu benimki sanmıştım ama seninmiş." demesiyle ona kısaca teşekkür etmiş ve elinden almıştım. ardından kemeri takmış, gömleğin eteklerini de pantolonum içine sokarak makyaj koltuğuna yerleşmiştim. herkesin sırayla bu şekilde hazırlanması iki saat sürmüştü. son olarak bir şeyler atıştırıp törenin yapılacağı yere gitmek adına bizi bekleyen araçlara geçmiştik. iyi görünüyordum. bunu kabul edebilirdim. hatta öyle ki, medyada dikkat çekiyor ve hatta grubun seokjin hyung ile birlikte yüzü olarak anılıyorduk. bu hoşuma gidiyordu. tüm bu ilgi... ancak önceden istediğim tek bir kişinin ilgisiydi. onu kalbimden söküp atmak zordu. hayatıma giren onca kişiye rağmen ona duyduğum o çocuksu, saf aşkı kimsede bulamıyordum. bazen onların konserlerini açıp izliyor, ne kadar büyüdüğüne şahit oluyordum. bazı ropörtajlarını gördüğümde kanalı değiştirmiyor ve kimseyi konuşturmadan izliyordum. gruptakiler bu yüzden bana kızıyordu fakat elimde değildi. onu görünce büyüleniyordum.
ancak bu kez buna izin vermemiştim.
performansımız olacağı için birkaç kez törenden önce prova yapmıştık. bugün de buna hazırlıklı gidiyorduk. bir süre yerlerimizde oturup töreni izleyecek ve sonra sıramız geldiğinde performans için sahne arkasına geçecektik. kırmızı halıdan sonra bize ayrılan yere geçtiğimizde birkaç kez tanıdığımız idollerle sohbet etmiş ve sonra da başlayan törenle sahneye odaklanmıştık. yalan söyleyemezdim, gözlerim onu arıyordu. ne zaman bir tören olsa bunu yaşıyordum. bu durumdan sıkılmıştım. artık en az onun kadar ünlüydüm. milyonda bir yaşanacak bir şansı elde etmiştim ve bunun tadını çıkartmam gerekiyordu. evet, bunu yapacaktım. buna yeni karar vermemiştim ancak bugün ilk kez bunu iliklerime kadar hisseder olmuştum.
görevlilerden biri yanımıza geldiğinde törenin yarısına henüz gelmiştik. sahne arkasına geçip hazırlanmamız gerekiyordu. törende en son sahne alacak gruplardan biriydik. hepimiz yavaş yavaş ayaklanıp görevliyi kulise dek takip etmiştik. parmak uçlarıma kadar bedenimin karıncalandığını hissetmiştim çünkü koridorun sonundaki odanın hemen önünde büyük harflerle 'cypher' yazıyordu. içerideydi. oradaydı ve yeniden onu sahnede görecektim. tüm bunlara heyecanlanman aptallık gibi geliyordu. sahiden koca bir aptaldım. adımlarımız hızlanırken yanımızdan aceleye geçen çalışanlara çarpmamaya çalışarak yürüyorduk. bu sırada beklenmedik bir şey olmuştu. tuvaletten çıkan bedenle karşı karşıya gelmiştik. koridorun sonunda, onların odasının önünden geçip diğer yöne sapmış ve onunla karşılaşmıştım. şaka gibiydi. geçmişte şirket etkinliklerinde bile denk gelmezdik. onu düşünürken tam karşımda belirmesi bana kısa bir an hayal gördüğümü düşündürtmüştü... ancak hayal falan değildi. jeon jeongguk, eskisinden de yakışıklı fakat güzelliğini koruyan yüzüyle bize bakıyordu.
göz göze geldik. kendi odasına gitmek için hareketlendi. küçük dudakları şaşkınca aralansa da beklemeden bizim grup üyelerine selam vererek, elbette ben hariç, yürümeye devam etti. grubun en arkasında yürüyen benim yanımdan geçiyorken beklenmedik bir şey yaptım. sahiden bunu ben bile kendimden beklemiyordum.
ona omuz attım.
hiçbir şey yapmamış gibi odamıza yürürken ardımda onu bana bakarken bıraktığımı bilmiyordum. onu aştığımı görmeliydi. ne kadar güçlü ve başarılı olduğumu onun ağzından duyacaktım. ben, kim taehyung ilk defa bu kadar öz güvenli hissetmiştim ve istediğimi almadan da durmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love is a losing game;; taekook
Fanfictiontaehyung, jeongguk'a çok aşıktı, ancak zaman onları fazlasıyla değiştirdi. *love is a losing game by sam smith [slow update]