🥀

2K 110 206
                                    

gül sanmıştı, su sadece onu istiyor, sadece ona can veriyor. gül saftı, suyu rengi gibi saf sanmıştı ama unutmuştu zehirlerin de renginin saf olduğunu. gül her solmaya başladığında sırf o olduğu için yeşeriyor, canlanıyor sanmıştı. gül kördü, solmaya başladığını bile fark etmemişi. zehir her ona geldiğinde o yeşerdiğini, canlandığını sanardı ama farkında değildi zehir ona geldiğinde solduğunun.

neydi bu his?

sen bir sokağın köşesine oturup, sevgilin için aldığın pastayı tek başına yerken sevgilinin başka bir kadınla, senin birkaç gün önce seviştiğin yatakta onunla sevişmesi ama senin şuan hiçbir şey hissedememen hissi mi?

bilmiyorum. ne denirdi?

aldatılmak?

hüzün?

nefret?

ya da aşk?

aşk mı? gerçekten hiç aşkı hissetmiş miydim? evet ya da öyle sanmıştım... ben bilmiyordum, ne yapmalıyım?

mantıklı düşünemiyordum. en iyisi ben yürümeliydim. oturarak neyi değiştirebilirim ki?

kucağımdaki pastaya bakmıştım, üstünde yazı yazan kartı alıp pastayı kenara koyup ayağa kalkmıştım.

elimdeki karta bakarak yürümeye başlamıştım. bedenim bacaklarıma ağır geldiği için zor adım atıyor, yavaş yavaş yürüyordum.

neredeydim ben? nereye gidiyordum? ayaklarım durmuyordu, yürümek istiyordu. ben değil Tanrı götürüyordu beni.

nasıl yapmıştı bana bunu? hayatımı ona bağlamışken, onsuz yapamayacağımı bile bile neden yapmıştı? daha mı çok sevmişti onu?

neden sevgilim? neden doğum gününde ben yerine onu seçtin?

onunlayken daha çok mu eğlendin? benimle olduğunun aksine onunlayken daha mı mutluydun?

beni öptüğün dudaklarla, onun dudaklarını kaç defa öptün? benim aksime daha mı arzuladın onu?

kaç kere bana sarıldığın kollarla, ona sarılarak uyudun? benim aksime ona sarılarak uyuduğunda daha mı huzurlu hissettin?

kaç defa onun için benim gibi tek başına ağladın? ben şuan burada tek başıma burada düşünürken sen onunla ne yapıyorsun?

yoğun bir sokağa girdiğimde soğuk havayı içime çekmiştim.

yürüyordum, durmuyordum. yolun karşına geçecektim ama arabalara yeşil yanıyordu.

durmam gerekmez miydi?

'yap Jungkook. sadece yap, tereddüte düşmeden karşıya geç ve her şeyi bitir.' 

ayaklarım yola doğru bir adım attığında insanların bakışlarını üzerimde hissediyordum.

yürüyordum, durmuyordum, duramıyordum.

yolun ortasına geldiğimde durmuştum. bacaklarım artık yorulmuştu, ruhum gibi. haraket edemiyecek hale gelmişti, yaşayamayacak hale gelen ruhum gibi.

gözlerime yoğun beyaz bir ışık gelmişti. işte ruhum rahatladığını hissediyordu. insanların bağırışları beni rahatsız ederken, kafamı ışığın geldiği yere çevirmiştim. çevirmemle vücuduma yayılan ateşin alevlenmesi bir olmuştu. alev beni yaktıkça gözlerim kararıyordu.

'bırak Jungkook. bırak. sadece bırak kendini benim kollarıma."

bırakmam ile her şey kesilmişti.

|||¦¦|||

"beni duyuyor musun! uyan!" boğukça duyduğum kadın sesiyle, gözüme gelen yoğun ışıkla gözüm kamaşmıştı.

"uyandı!" diye bağıran kadınla gözlerimi aralamıştım.

"bana bak! bana bak!" kadına baktığımda bana endişeyle bakıyordu.

"bana bir yakınının ismini söyle!" gülümsemiştim. bu durumdayken bile aklıma o gelmişti.

"T-Taehyung."  gözlerim yine kapanıyordu ve  gözümün önüne onun yüzü geliyordu.

"sakın kapatma gözlerini bende kal ve bir daha söyle yakınının ismini.

kuruyan dudaklarımdan o güzel ismi çıkmıyordu. mecalim kalmamıştı, göz kapaklarım ağır geliyordu.

"t ile başlıyormuş işte ara birini." demişti bir adam.

kulaklarım çınlamaya başlamıştı.

"merhaba, Jeon Jungkook 'un yakını mısınız? panik yapmayın lütfen ama..." ses ondan sonra kaybolmuş yerini çınlama almış, göz kapaklarım ağırlaşmış ve etraf kararmıştı.

|||¦¦|||

"Jungkook! uyan sevgilim ben geldim. lütfen uyan lütfen, beni bırakma." gözlerimi açtığımda her taraf bembeyazdı ve biri vardı. bu oydu ve bana beni bırakma diyordu.

"T-Taehyung?"

"buradayım sevgilim, burada. korkma."dedikten sonra elimde ağırlık hissetmiştim. bu onun eliydi biliyordum.

"siz gelmemelisiniz, lütfen burada kalın."

"Jungkook..." en son duyduğum kelime buydu.

üstümdeki kıyafetlerin çıkarıldığını hissediyordum. vücudumun her bir tarafına iğne batıyormuş gibi hissediyordum.

"d-durun." dediğimde etrafımdakiler durmamıştı.

"durun diyorum." dediğimde bir erkek bana bakmıştı.

"b-ben ölüyorum ve bunu..." konuşamıyordum.

"bunu biliyorum. l-lütfen durun, canım acıyor. bana onu çağırın... öleceğimi-"

"böyle bir şey mümkün ola-"

"olabilir. olmalı. ölecek bir insan son dileğini
sizden istiyor." dedim.

bir daha konuşmayacaktım. kendimi ona saklıyordum. doktorun,

"onu çağırın." dediğini duymuştum.

"s-sevgilim?" yüzüme düşen bir göz yaşıyla gözümü açmıştım.

onu görmüştüm, gözlerim dolmuştu.

"güzelim... öleceğim için endişelenme..."

Tanrı'm bana güç ver, konuşmama yardım et. lütfen.

"yorma kendini sevgilim. yorma."

"acele edin lütfen ameliyata geçeceğiz." duyduğum cümleyle gücümü toplayıp, konuşmuştum.

"öleceğim için endişelenme sevgilim... çünkü ben sen bana ilk defa bebeğim demediğinde ve bugün o kadınla seni evimizde gördüğümde ölmüştüm." fısıltı ile konuştuğumda onun bana kızarmış gözleriyle, pişmanlıkla baktığını görmüştüm.

"b-bebeğim..." dediğini duyduktan sonra gülümsemiş ve kendimi Tanrı'nın kollarına bırakmıştım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 28, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

say my name | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin