Herkesin hikayesi gibi normal bir gün de başladı benim hikayem. En azından ben öyle sanıyordum. Her zaman ki gibi altı buçukta uyanmış ve okula gitmek için hazırlanıp evden çıkmıştım. Lisedeki son yılımın ilk günüydü. Kullaklıklarımı takmış yavaş yavaş yürürken telefonum çaldı. En yakın arkadaşım Miray arıyordur diye direk açtım telefonu ama arayan kişi konuşmama izin vermeden "Sırrını biliyorum"dedi ve kapattı. Kısa süreli şoktan sonra Miray'ın dürtmesiyle kendime geldim ve Miray'a bir şey belli etmemek için ayağımı burkmuş gibi yaptım. "Can iyi misin?" Diye sordu Miray.
"Iyiyim merak etme."
"Klasik sakar Can"dedi gülerek ve yola devam etmeye başladık. Yol boyunca Miray'ın izlediği Kore dizilerinden ve orada görüp aşık olduğu adamlardan konuşmuştuk. Miray Kore dizilerine ve elli damarlı olan adamlara bayılan, "karınca" diyebileceğimiz seviyeden çalışkan olan zeki bir kızdı. Konuşmaya dalınca zaman çabuk geçmiş gibi gelirdi insana ama benim yaşadığım durumda farklı bir hızlılıkla kendimi okulda buldum. Sanki beynimde bir boşluk varmış gibi hissettim.
"Can ne bu dalgın halin? Sen okula gitmek için heyecanlı olurdun hep. Bugün çok durgunsun." Dedi Miray her zamanki tuhaf (benim deyimimle "öldürücü") bakışlarını atarak."Bu okuldaki son yılımız ve belki bu seneden sonra birbirimizi bu kadar sık göremeyeceğiz. Biliyorsun sonlardan nefret ederim."
"Yapma böyle Can. Nereye gidersek gidelim görüntülü konuşabiliriz, sürekli mesajlaşırız , tatillerde buluşuruz."
"Şimdi böyle diyorsun ama biliyorum ben seni. Dersleri görünce yoğunluktan aramazsın sen bizi" dedim ve ileride sıraya girmiş öğrencilere baktım. Biz sohbet ederken herkes sıraya toplanmış ve müdür konuşma yapmaya başlamıştı. Kısa bir konuşmadan sonra sınıflarımıza dağılmıştık. Herkes bize garip garip bakıyordu ve nedense sınıfımda Miray haricinde hiç kimse tanıdık değildi. Bu garipti çünkü son sınıfta kimsenin sınıfını değiştirmezlerdi. Sınıf beyaz boyalı, yeni yapım ahşap görünümlü plastik sıra ve sandalyelerle birlikte bir de akıllı tahtaya sahipti.
"Bu tahtada fizik ve matematik sorularını çözmeyi hayal etsene. Harika olmaz mıydı?" dedi Miray heyecanla tahtaya bakarak. Klasik fizik ve matematik delisi Miray hayallere dalmıştı ama yine de bir tuhaflık vardı. Bir yandan hayaller kurup bir yandan bana endişeli bakışlar atıyordu. İlk başlarda önemsemesem de daha sonradan bu bakışların bir şeyler sakladığını anlamıştım. Bunu anladığım an okula gelen yeni kızın yan sıramıza oturduğu andı. Mavi gözleri, koyu kahve saçları, ışıldayan buğday teni ve insanın içini ısıtan gülümsemesiyle dikkat çeken bir kızdı. Ben kıza bakmaya dalmışken Miray'ın dürtmesiyle kendime gelmiştim.
"Hayallerini bölmek istemezdim Cancığım ama hoca geldi"
"Ne hayali ya? Saçmalama. Ne işim olur benim tanımadığım kızla." dedim gülmemek için kendimi zorlarken. Bu benim lanetim gibi bir şeydi. Ne zaman yalan söylesem istemsizce gülmeye başlıyordum ve Miray her seferinde bu halimle dalga geçiyordu ama bu sefer fırsatı olmamıştı çünkü sınıf hocamız Miray'ın en sevdiği hoca olan Selim hocaydı.
"Evet çocuklar yeni bir okul yılına daha başlıyoruz..." diye başladı cümlesine Selim hoca ve Miray ile beni görene kadar gayet güzel bir konuşma yaparak devam etmişti ama bizi görünce şaşkın bir surat ifadesiyle "Miray. Can sizin burada ne işiniz var? siz-" dedi ama lafını bitiremeden Miray araya girerek "evet hocam sınıfımızı değiştirdiler. " dedi. Hoca tuhaf bakışlarla başını salladı ve yerine oturdu. Sınıf listesini kontrol ettikten sonra yeni kızdan kendini tanıtmasını istedi.
"Adım Deniz Sevi. Ailem iş için yakınlara taşınınca bu okula kayıt oldum..." dedi ve kendini tanıtmaya devam etti yeni kız. Ses tonu sabah beni arayan kişinin sesine benziyordu ve ben bunu fark ettiğimde başımı Deniz'e doğru o kadar hızlı çevirmiştim ki bir an için boynumun kırıldığını sanmıştım. Hatta çıkan sesten dolayı sınıftaki herkes böyle düşünmüş olacak ki tüm bakışlar üstümdeydi. Hocanın " bugün ders olmayacak. Hepiniz evlerinize gidebilirsiniz" demesiyle bakışlardan kurtulmuş ve hızla sınıftan çıkmıştım. Miray'a yakalanmadan eve gitmem gerekiyordu ve bunun için koşmaya başladım. Evime giden yol biraz ıssız olduğu için istediğim şekilde koşabilir, saçma hareketler yapabilirdim. Eve vardığımda kan ter içinde kalmıştım. Derin derin nefes almaya çalışırken evin içinde gezindim ve ailem evde mi diye kontrol ettim. Kimse yoktu ve dolabın üzerinde bir not ve not kağıdının altında magnetle tutturulmuş bir miktar para vardı. Notta dedimin hastalandığı ve ailemin oraya gittiği yazıyordu. Durumu merak edip ailemi arasamda onlara ulaşamamıs sadece not kağıdındakine benzer bir cevabı bulunan bir mesaj almıştım. Mesajı okuduktan sonra banyoyo girip kendimi duşun altına attım. Su aktıkça hafiflediğimi hissediyordum. Üzerimdeki yorgunluk tamamen bittiğinde duştan çıktım kıyafetlerimi giydim ve en sevdiğim kitaplardan birini alıp okumaya başladım. Kitabı okurken uyuyakalmıştım ve evin içinden gelen şangırtı sesleriyle uyandım. Yatağımın kenarında bulundurduğum sedef işlemeli kızılcık odunum benim deyimimle "Haydar"ı alıp kapının arkasına geçtim. İçeriye giren yapılı adamın arkasından vurmaya çalıştım ama ben vuramadam başımda bir ağrı hissettim ve gözlerimim kararmasıyla bayıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ
Science Fictionİnsanlığı kurtarmak için nelerden vazgeçerdiniz?Anılarınızı?Ailenizi?Peki aşkınızı bırakabilir miydiniz? Can 4 yaşından itibaren avcılar biliğinin potansiyel lideri ve özel yeteneklerini kötüye kullananların korkulu rüyası olarak yetiştirildi.Peki k...