11

66 4 0
                                    

Elli Yedinci Mektup

Ekmek fiyatı sade şehrimizde yükselmemiştir. Paris'te ve başka yerlerde de artış vardır. Fakat iyice düşünülecek olursa, insan kanaat ile zamanına göre geçinecektir. Bence de et pahalanınca bol sebze ile "idare-i maslahat" edivermelidir. Bu sözü, Fransa'da devletçilik taraftarı olan biri söylemiş. Matbaada okumuşlar.

Fiyat artışından en fazla zarar görenler kimlerdir, diye araştırma ve inceleme yapanlardan biri, bunların lokantacılar olduğuna hüküm veriyor. Bilindiği gibi, lokantalarımızda bir okkalık ekmek oldum olası yüz paraya, üç kuruşa kadar satılmaktadır. On paralıktan biraz ufak bir parça için, fark gözetmeksizin herkesten yirmi para alınır. Küçük, biraz uzun francalanın yarısı yine yirmi paraya verilir. Bu halde otuz, otuz beş paraya aldığı ekmeği yüz paraya satan bir dükkâncı, şimdi elli beş para üzerinden yürütecek olursa, hayli ziyan etmiş olur. Lokantacılardan sonra, bakkallar geliyormuş. Ekmeğin ucuz vaktinde verdiği on paralık parçanın bir kenarından kesim hakkı çıkaran bu esnaf, herkesin ekmek alırken çok dikkatli bakmaya başlaması yüzünden, kesim parçasını biraz daha ufaltıyormuş.

Ekmeğin pişkini hamurun iyisinden olur, derler. Hakikaten de öyle. Payitahtın değişik yerlerinde bulunan halk çeşit çeşit olduğu gibi, Galata ve Beyoğlu'nda çıkarılan ekmekler de, İstanbul'un birkaç fırını müstesna, hep pişkin ve lezzetlidir. Yalnız ekmek değil, Reji bile tütünün en iyisini ora tütüncülerine vermektedir. Bundaki sebep bir türlü anlaşılamıyor.

Bakırköy'ün gittikçe şöhret alan Belediye Bahçesi, yavaş yavaş boşaltılmaya başlamış. Kiracı ile kiralayan arasında çıkan geçimsizlik, bu sene de bahçenin düzenlenmesini geciktirmiş bulunuyor.

Köydeki (Bakırköy'deki) av hazırlığına bakılırsa, bu sene bıldırcınlar pek çabuk dönecekler. Daha şimdiden av koşumları ısmarlanıyor. Bıldırcınlar için fişekler doluyor, tüfekler siliniyor. Galatarya gibi köylerde yatılacak yerler hazırlanıyor. "Bıldırcın ile şöyle türlü olur, böyle kebap yapılır" sözleri dolaşıp duruyor. Bir manzara ki, tarif edilmez. Av ve avcılık âlemindeki komedyaların haddi hesabı olmayacağından, birkaç güne kadar işiteceğim vakaları yazarım.

Elli Sekizinci Mektup

Dün... Ah! Dünkü cuma. Onun gelişini kaç günden beridir bekliyorduk. Hava bu bekleyişe uygun bir gelişle açık sümbül rengine benzeyen bir bahar gösterişinde bulundu. Sevinmemek mümkün değil. İnsan böyle cezbedici zamanlarda biraz aceleci olur. Saat ilerledikçe kımıl kımıl kımıldanmaya başladım. Fakat editör yerinden bile kımıldamıyordu. Nasıl kımıldasın? Meşguliyetinin yükü ağır, bitmez tükenmez mektup, sonu gelmez lâf. Gözümle işaret ettim. Anlamadı, herhalde dalmış dedim. Başımla:

– Kalk gidelim, parolasını yuvarladım.

O da:

– Ne var, mealinde başını salladı.

En sonunda:

– Saat kaç, dedim.

Hatırına geldi. Fakat yine ümidim boşa çıktı.

– Perukâr gelsin, kumandasını verdi. Anladım, üç çeyrek saat daha var. Çaresiz bekledim çünkü her ramazan birinci piyasayı direktörle beraber ortaya koymak, benim için bir kural hükmündedir. Sağlı sollu faytona kurulur, o bildik bakış, o hal, o kıyafet ve o üslûpla görünürüz. Her ne halse! Üzerlerimizi giyinerek yola düzüldük. Çemberlitaş'ı, Makasçılar'ı, Okçularbaşı'nı geçtik. Beyazıt Meydanı'na geldik. Kargaşa, araba yığını, hele yapıla yapıla bitmek bilmeyen kaldırım molozu küme küme. Rüzgâr gayet güzel! Güneş şöyle böyle aksediyor. Biz gidiyoruz. Araba Sabuncu Hanı'nı döner dönmez yavaşladı. Piyasanın zabıtaları göründü. Araba! Tabir caizse yaya kaldırımları hıncahınç. Kürklü, paltolu, saltalı, ceketli, morlu, allı, sarılı, benekli, kumlu, çarşaflı, hırkalı, haydarili, cübbeliler arasında pardösülü birtakım halk. Ellerde tespih, baston, şemsiye yürür gibi duruyorlar. Öfkelisi, güler yüzlüsü, alaycısı, sulusu, iyi söz atanı, göz süzeni, kırmızı mendilini yan cebinden çıkaranı hepsi meşgul. Ne kadar hoş! Ne kadar eğlenceli bir geziniş! Direklerarasıdopdolu.

Şehir MektuplarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin