''gelmiş ve geçmiş,
gelecek ve kederde boğulan yürekler.
karşı karşıya gelen ruhlar, bağlanan bakışlar.
sessiz çığlıklarıyla, yeraltından notlar.''
han jisung, koşuyordu.
canı pahasına, sanki yakalansa karanlıklardan gelenler, onu işkenceyle, acı çektirerek öldürecekmiş gibi, hızlıca ve arkasına bakmadan koşuyordu.
okul bahçesindeki kendini beğenmiş ve şu koskaca cihandaki tek önemli mahlukat kendileriymiş gibi davranan kızlar ve erkeklerin arasından onların ayıplayan ve şaşkın bakışlarını gerisinde bırakarak, nefes nefese koşuyordu.
öyle korkmuştu ki...
hayatında bundan daha önce sadece bir kere bu kadar korktuğunu anımsıyordu; şeytan ilk uğradığı zaman, bu korkunun çok daha üst, çok daha garip ve çok daha gerçeğini yaşamıştı.
fakat şu an hissettiklerini ne bilimsel, ne ruhsal, ne sosyal ne de herhangi saçma sapan bir teorinin açıklığa kavuşturabileceğini düşünmüyordu.
han jisung öylesine korkmuştu ki, dibine kadar giren ve ona kıs kıs gülen şeytanı dahi fark edememişti.
''han jisung'a bakın hele, senin gibi kavgacı, vahşi, zorba ve bencil kaltağın tekinden beklenmeyecek şekilde, kavgaya karışmadan, christopher mıdır nedir ona bulaşmadan ya da şu ezik bücüre bir yumruk da sen çakmadan, sadece geri çekildin. beni bazen çok şaşırtıyorsun han jisung. ama sonra hatırlıyorum, senin ne kadar yalancı, bencil, kibirli, iğrenç biri olduğunu hatırlıyorum. zavallı hayatında annen bile seni bırakıp gitmişken, yaptığın hiçbir şey takdir edilmez, aksine ezilir ve herkesin senden uzak durmasına sebep olurken yanında benim gibi bir dostun olduğu için çok şanslı olduğunu bilmelisin han jisung. zira kimse seninle gurur duymazken, ben duyuyorum. ikinci şeytan olma yolunda hızla ve başarıyla ilerliyorsun. fakat sen, sikik ellerini açıp benim gibi bir dostun olduğu için küstah tanrı'na dua edeceğine, benden korkuyor ve kaçmak için binbir yola başvuruyorsun. bunların seni gerçekten kurtaracağına inanıyorsun ya, en çok da ona gülüyorum. benden kurtulamayacaksın han jisung, hem de asla. ölsen bile cehennem'de peşinden geleceğim. benden, asla kurtulamayacaksın.''
ruhu kapkara çocuk elleriyle gözlerini kapayarak ne zaman geldiğini hatırlamadığı erkekler tuvaletinin kapısına dayanarak yere çöktü. zamanın sadece biraz durmasına ihtiyacı vardı. soluklanması, yaşama devam edebildiği, belki de edemediği, kadarıyla nefes almaya devam etmesi için, zamanın durmasına ihtiyacı vardı.
kaç dakika, yıl, belki de ay geçti bilinmez, jisung oturduğu yerden kalkmış ve içi bomboş çantasını sırtına takarak tuvaletten çıkmıştı. dar koridorlarda ayaklarına baka baka yürüyordu zira eğlenen, kınayan, şaşkın bakışları görmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. sınıfına doğru hızlı adımlarla yürürken bir anda birine çarpmıştı. bu, ilkokulda tanıştıkları, hatta annesinin de bir dönem kızın annesiyle arkadaş olduğu, oldukça tatlı kızdı.
''chaeryeong?'' diye şaşkınlıkla kızın güzel adını dile getirmişti umutsuz oğlan. onunla uzun süredir ne konuşuyorlar, ne birbirlerine selam veriyorlardı. gerçi jisung farkındaydı, chaeryeong konuşmak istiyordu, zira o çevresine yardım etmeyi çok severdi ve tanıdığı tanımadığı herhangi birinin üzgün görünmesinden oldukça rahatsız olurdu. tanrı onu ne kadar güzel şey varsa hepsini ekleyerek yaratmıştı, jisung'a da hiçbir şey kalmamıştı tabii. karşısındaki kız tatlı tatlı gülümseyerek ona döndü.
![](https://img.wattpad.com/cover/249315551-288-k354204.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
#minsung, devil's advocate.
Fanfictionyeraltından notlar, merhaba gamsız oğlan. dünyadan notlar, merhaba ruhsuz oğlan. gökyüzünden notlar, merhaba kader çizgisi. yeraltından notlar, sana da merhaba mor dudaklı kadın.