Gözlerim akmaya başlamıştı artık. Sabahtan beri bilgisayarın karşısında Mercedes'i araştırıyordum. Elime neredeyse hiç bir şey geçmemişti, sadece geçmişinde kara bir leke olduğunu öğrenebilmiştim. Kara lekenin ne olduğunu da, ne zaman gerçekleştiğini de, kimlerle alakalı olduğunu da bilmiyordum. Gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım. İçtiğim bilmem kaçıncı soğumuş kahveyi diktim ve bilgisayarın ekranını sertçe kapattım.
Üzerime bornozumu geçirip uzun, rahatlatıcı bir duş aldıktan sonra kendimi yatağıma attım. Biraz uyuyup Namjoon'u buluşmaya çağırmayı planlıyordum.
---
"Mercedes'nin geçmişinde kara bir leke var." Dedim kafeye girer girmez. Elimi vurduğum masanın üzerindeki kahvesini alıp bir yudum içti.
"Bir mi?" Alayla sorduğu soruya cevap vermek yerine, başka bir soru sordum.
"Sence ne olabilir?" Sandalyeyi çekip oturdum.
"Bilmem," dedi kahve kupasını masaya bırakarak. Bu sırada garson siparişimi almak için geldiğinden bir süreliğine sustu. Hafifçe kıstığı gözleriyle garsonu izliyordu. Garsona soya sütlü şekersiz bir latte istediğimi söyleyip başımdan savdığımda devam etti. "Her şey olabilir," dedi. "Adam yaralama, işkence, cinayet..." Kaşlarım çatıldı.
"Saçmalama, öyle bir şey olsa onu kim bu endüstride tutabilir?"
"Para," diyerek kısaca cevapladı.
Garson kahvemi getirdi. Başka bir isteğim olup olmadığını sordu. Başımı iki yana salladım ve adam uzaklaştı. Namjoon kahvesini içerken bana bakıyordu.
"Anlamıyorum," dedim. "Bu kadın hakkında en ufak bir bilgi bile bulamıyorum." Başımı ellerimin arasına almıştım.
"Eğer Mercedes'i tanıyorsam, büyük ihtimalle onun hakkında bir şeyler bilmemen daha iyidir." Kaşlarımı çattım.
"O benim patronum. Belki de bir kâtile hizmet ediyorum?" Güldü.
"Kendin söyledin işte." Dedi. Bir süre kahvemi içerek, onunla göz göze gelmekten kaçınarak oyalandım.
"Sen ne yapacaksın?" diye sordum, hiç bir sonuca ulaşamayacağımız konuyu değiştirerek.
"Yoongi ve ben Haru'nun şirketinden teklif aldık," dedi. "Onu kabul etmeyi düşünüyoruz."
"Eh," dedim. "Eğer hayallerinizin gerçekleşmemesini istiyorsanız çok güzel bir fikir." Küstahça yaptığım yoruma kahkahayla cevap verdi.
"Bunun bir kâtile hizmet etmekten daha iyi olacağını düşünüyorum." Dedi hınzır gülümsemesiyle.
Ellerimi sertçe masaya vurdum. "Bak eğer bunun eğlenceli bir oyundan ibaret olduğunu düşünüyorsan kesinlikle yanılıyorsun."
Güldü. "Bunun oyun olduğunu düşünen herkes yanılır Kuro, Mercedes oyun oynamayı sevmez." Dedi gülümsemeye devam ederek.
Bir kısırdöngünün içine çekiliyor olduğumu fark ediyordum.
"Bence bunu araştırmaktan vazgeç." Dedi.
"Olmaz," dedim. "Haru ve Mercedes arasında ne oldu çok merak ediyorum."
"Haru'ya inanmak istiyorsun." Beynime vurulan sözlerin gerçekliğiyle düşünce trenimi kaybediverdim. Haru'ya inanmak mı istiyordum gerçekten?
"Hayır," diyecek oldum.
"Öyle olmasa neden araştırasın?" diye sordu. "Mercedes sana hakkın olandan fazla para veriyor, bir ev veriyor; istediğini önüne, istemediğini arkana koyuyor. Fazlasını neden arayasın?" Kıstığı gözlerini yüzüme dikmişti.