²⁸

2.5K 244 118
                                    

- Ne yani, bildiğin güzel yer burası mıydı Lalisa? Tanrı aşkına.

Taehyung geldiğimizden beri söylenip dururken kaçıncı kez göz devirdiğimi saymayı bırakmıştım.

-Beğenmiyorsan geri dön o zaman, aptal.

Kendimi tepenin nehre bakan yamaçlarından birine bıraktığımda güneş batmak üzereydi. Taehyung buluşma teklifini kabul ettiğinde ne hayal ettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Fakat o anlaşılan daha randevu odaklı bir yere gideceğimizi düşünmmüştü. Yanımda bir hareketlilik hissedip refkleksle kafamı çevirdiğimde onu giydiği takımla yere oturmaya çalışırken buldum. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırsam da bu oldukça zordu. Daha randevu odaklı bir yere gitme düşüncesinde olduğuna buradan varmıştım zaten. Üzerinde koyu lacivert bir takım vardı, tam zıttı ben ise uzun siyah bir hoodie ve yırtık bir kot giymiştim. Bizi dışarıdan gören biri kesinlikle dalga geçerdi. Daha fazla kendime hakim olamayıp dakikalardır tuttuğum kahkahamı patlatırken Taehyung'dan da kötü bir bakış kazanmıştım.

-Gülme artık! Yeter.

Karnıma giren ağrılarla mecburen de olsa gülmemi durdurabildiğimde kafamı iki yana salladım.

-Tanrı aşkına, Taehyung. Nikaha gidiyor gibisin, ya da dur damat gibi.

-Kusura bakma ama randevu dedin bana. Dağ başına geleceğimizi bilsem böyle mi giyinirdim sence?

-Randevu desem de ne fark eder? Klasik akşam yemeğinde de takım giymezsin. Ayrıca nefret ederim hiç bana göre değil öyle şeyler.

-Orasını anladım, sen daha çok ormantik ormantik ayılarla takılmayı seviyorsun.

Bu dediğini ayıplarcasına baktığım da kollarını teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdı.

-Kusura bakma, Lalisa. Hepsi senin suçun.

-Ne?

-Öyle.

-Ay, tamam, seninle bu kavgaya girmeyeceğim.

Bakışlarımı ondan çekip tekrar batan güneşe odakladığımda ikimizde bir süre sessiz kaldık. Öylece manzarayı izlerken sessizliği bölen çakmak sesiyle Taehyung'a döndüm. Sigara kullandığını bilmiyordum. Benimle göz göze gelmeden doğruldu ve yanımdan uzaklaştı. Buna şükrederken kafama dank eden bir ayrıntı ile sırtımı dikleştirdim. Tamam, ben sigaradan aşırı derecede rahatsız olurdum fakat Taehyung bunu bilmiyordu. Ayrıca her sigara içen gibi ilk önce ikram etmektense o bunu biliyormuş gibi doğrulup buradan uzaklaşmıştı. Onunla ilgili şüphelerimin arasına bir yenisi eklenirken aklıma Roseanne'in söyledikleri geldi. Kim bilir belki de haklıydı, sadece ben abartıyordum. Ya da suratımdaki ifadeden dolayı sevmediğimi anlamış olabilirdi ama kafamı ona çevirdiğimde bana bakmıyordu bile. Bu iş artık beni rahatsız etmeye başlamıştı, birisi hakkında net bir fikre sahip olamamak beni geriyordu. Karakterim dolayısıyla insanları iyi tanıdığımı düşünen birisiydim fakat Taehyung bu kalıbımı kırmak için yemin içmişti. Herkesin zıttına, onun hakkında ne zaman bir fikir edindiğimi düşünsem bir hareketi ile beni yerle bir ediyordu. Tam tanıyorum derken, ertesi gün ilk kez gördüğüm bir yabancıya dönüşüyordu. Düşüncelerimi rafa kaldıran sesin sahibine döndüğümde eski yerini almış, ağzına naneli bir sakız atarken konuşmuştu.

-Ne kadar güzel bir randevu, değil mi Lalisa?

Taehyung az önceki küçük erkek çocuğu formundan çıkıp alaycı tiplemesine geri dönmüştü. Bu halinden nefret ediyordum, resmen dünyanın en boş insanına dönüyordu. Bakışları o kadar boştu ki, bazen kendinizi garip bir şekilde sorguluyordunuz. Fakat bazen de sanki dünyanın en önemli şeyiymişim gibi bakıyordu. Partide ya da geçen gün kafeteryada baktığı gibi.

-Eğlenmiyorsan, gidebilirsin. Bunu sana geldiğimizde de söylemiştim.

-Bir şarkı sözü vardır, Lalisa. Bilir misin?

-Belki evet, belki hayır. Söyle.

-Diğerleriyle geçen derin bir sohbettense, seninle garip bir sessizliği tercih ederim.

Başımı sağa sola salladım.

-Bilmiyormuşum.

O da başıyla beni onayladığında daha fazla tutamadım kendimi. Aptal durumuna düşme ihtimalimi ayaklarımın altına aldım, merakım zihnimi kolayca ele geçirmişti.

-Söylesene Taehyung, ne yapmaya çalışıyorsun?

Anlamayıp sorgulayacağını tahmin etsem de beni yine şaşırtıp sadece omuz silkmişti.

-İçimden ne geliyorsa onu Lalisa.

Kalın sesinden ismimi duymak kalbimde ince bir sızı yaratırken ne ara böylesine amansız bir noktaya geldiğimi düşünüyordum. Kaşla göz arasında kendimi sorgulamaksızın bu raddeye sürüklemiştim, gönlümü emanet etme raddesine.

-Ne yaptığını kestiremediğim ilk kişisin.

Yüzünde küçük bir gülümseme belirirken sözlerimi devam ettirmeye kararlıydım.

-Tam senin hakkında eminim diyorum beni şah mat ediyorsun. Sonra devam ediyorsun, bana gıcıklığına bir şeyler yapıyorsun, tamam diyorum, sadece oyun oynuyor. Ertesi gün bana gülümsüyorsun.

Bakışlarımı onun beni tarayan çehresine çevirdiğimde yüzündeki ifade gülümsemekten ya da herhangi bir duygu barındırmaktan uzaktı. Yine yapıyordu, hakkında tarttığım her şeyi tuzla buz ediyordu.

-Gülümsüyorsun ama herkese güldüğün gibi değil. Sanki bana özel gibi, çok geçmeden donuk ifadenle baktığında seni hiçbir kalıba sığdıramıyorum.

Derin bir nefes verdim.

-Sahiden söylesene Taehyung, ne yapmaya çalışıyorsun?

Gözlerimden bir saniye ayırmadığı irisleri her geçen saniye daha da büyürken dudaklarını araladı. Aramızda sadece 10 santimetre varken bir cevap vereceğini düşünürken her defasında olduğu gibi, ava giderken avlanmıştım. Dudaklarımın üzerinde hissettiğim yumuşak baskı da bunu bir nevi kanıtlar nitelikteydi.

still want u •taelice•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin