Genç adamın üzerinde nar çiçeği rengindeki kazak, beyaz tenini çevrelerken okyanus mavisi gözleri ile uyumluluk içerisindeydi. Dudakları kıpkırmızı yanakları al al ve burnunun ucu hafif kızarmıştı. Sırtında ufak bir çantası vardı, elindeki kitaplar kalın ve bir o kadar da sıkıcı gözüküyordu. Elit ve güzel mimariye sahip kafenin içerisine yeni girmiş olacak ki sarı dalgalı saçları henüz yeni yeni toparlayan hava yüzünden ıslak ve yıpranmışa benziyordu. Yuvarlak çerçeveli gözlüklerini boşta kalan eli ile düzelterek güzel bir masaya doğru titrekçe bir adım atmıştı. Kütüphaneden çıktığında bu tarafa yürüyordu ve artık hiç hali kalmamıştı.
Önce masaya elindeki kitapları, ardından sandalyesine oturmadan önce de sırtındaki çantasını çıkartmıştı. Sandalyeye oturduktan sonra çantasını diğer tarafındaki sandalyeye bırakıp biraz soluklandıktan sonra buraya haftalar önce ilk geldiği günü düşündü. Böyle bir yeri keşfettiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Burası ara sokakta olduğu için çok da işlek bir mekan sayılmazdı, oldukça sakin, çalışanları güler yüzlü ve tatlı insanlardı. Bu tarz yerler her zaman daha çok hoşuna gidiyordu. Garsonlardan biri yanına geldiğinde bir şey isteyip istemediğini sordu, sarı dalgalı saçlarını kulağının arkasına iterek kibar ve kulağa narin gelen ses tonu ile sıcak çikolata istediğini söylediğinde garson başını olumlar bir şekilde sallayıp içten bir gülümseme eşliğinde yanından ayrılmıştı.
Genç adam ise içeriye adımını attığı andan itibaren boynuna dolanmış atkısını üzerinden atmak istiyordu, yavaşça atkıyı çıkartıp masanın üzerine doğru attığında rahatladığını hissetmişti. Bir an önce çantasında bulunan makaleyi tamamlayıp gitmek için sabırsızlandığını hissediyordu. Aslında bunu evinde de düzgünce yapabilirdi lakin evin kasvetli havasını şimdi solumak istemiyordu. Çantasının fermuarını açtı ve bir dosya çıkarttı ardından laptopunu da çıkartırken telefonunu da çıkartmayı ihmal etmemişti. Kilidini açtı, arkadaşının attığı örnek makaleyi gözden geçirdi uzun bir süre, çok bunaltıcı ve sıkıcı olacağından adı gibi emindi.
Telefonunu masanın bir kenarına öylece açık bırakırken çantasına tekrar gitti elleri, beyaz renginde lotus işlemeli güzel bir kalemlik çıkartıp içindeki renkli kalemlerin birazını masaya döktü. Aslında dökmeden de alabilirdi ama öyle renk seçmesi daha uzun sürerdi. Hem diğer renkleri de öbür türlü göremiyordu. Mavi bir kalem alıp dosyasından da bir kağıt çıkarttı. Kafenin büyük camından dışarıyı süzdü bir süre ve içini yine bir ürperti kaplamıştı. Hakikaten soğuktu dışarısı. Kafeye girmeden önce başlamıştı başta yağmur sadece çiseliyordu, kafeye girdiğinde yağmur damlaları hızlanmaya başlamıştı. Ardından gözlerini kafenin içerisinde gezintiye çıkardı, burası gerçekten de fazlasıyla şirin bir mekandı. Acaba neden bu kadar az müşterisi vardı diye düşündü, bundan şikayetçi değildi aslında.
Bir süre daha etrafa bakındı ve aniden onu dikkatlice izleyen bir adam gördü. İlk başta afallasa da sonrasında bunu görmezden gelmeye çalışmıştı. Sonuçta her şeyi kendisine bağlamamalıydı, fakat bulunduğu yerde sadece kendisinin olduğunu fark edince gerildiğini hissetti. Adama her baktığında göz bebekleri istemsizce büyüyordu çünkü böyle bir durum ile ilk kez karşılaşıyordu, çok geçmeden adamın olduğu yere bakmayı kesti. Bakmaya devam ederse adamın bundan cesaret alarak yanına geleceğini düşündü. Yeni insanlar tanımayı sevmiyordu, o kendi kurduğu düzenine alışmıştı. Zaten adam çok da tekin birine benzemiyordu, yanı başında dikilmiş iki tane iri yarı adam vardı. Galiba bu öyle düşünmesine sebep olmuştu.
Bu düşüncelerden kendini alı koymaya çalışarak yetiştirmesi gereken makaleye döndü. Birkaç dakika sonra sıcak çikolatası da gelmişti, ara sıra gözleri dışarıdaki rüzgarlı havaya kayıyor içi ürperince de sıcak çikolatasından bir yudum alıyordu. Arada onu hala izleyen adama istemsizce gözü kayıyor olsa bile aldırış etmeksizin çantasından minik bir toka alıp gözlerinin önüne gelen buklelerinin bir tutamını bağlamıştı. Bu minik bukleler bazen odaklanmasına engel oluyordu, masanın diğer ucuna yerleştirdiği telefonunu eline alarak mesajlarını kontrol etmeye başlamıştı. Bu esnada arkadaşı Çağla'dan bir düzine ''Ekin'' mesajlarını almaya başlamıştı.
Koyu kahve saçları, çatık kaşları ile pür dikkat karşısındaki sarışını izleyen bu adam kafede çalışan garson hanımların da dikkatini çekmişe benziyordu. Sert bir yüz ifadesi vardı dışarıdan bakıldığında, oldukça derin bir çene hattı ve kemikli bir buruna sahipti. Hanımlar aralarında şakalaşıp duruyor her bir siparişine sırasıyla gidiyorlardı ama adamın dikkatini çeken hanımlardan ziyada karşı masasındaki genç adamdı.
Çünkü ilk kez kalbinin kasılmalarını bu denli net hissediyordu, kendisine oldukça garip gelen bu hissiyat gözlerini başka tarafa çevirmesine fırsat dahi vermiyordu. Birine benziyordu, çok yakından tanıdığı ama yıllardır kokusuna hasret kaldığı hatta bir daha asla göreceğini düşünmediği biri. Adamlarından birinin kulağına doğru eğilim sarf ettiği kelimelerden sonra kafeyi istemeden de olsa terk etmişti. Çıkarken son bir defa bakmak istedi, işte o zaman gülümsediğine tanıklık etmişti. Dudağının hemen bitişiğinde küçük ama gözle görülür bir çukur vardı. Gülümsediğinde kısılan gözlerine tebessüm ederken tekrar önüne dönüp yüzündeki tebessümü soldurdu. Şuan onun için daha ciddi meseleler vardı. Ekin adamın gittiğini gördükten sonra içinin biraz daha rahatladığını hissetmişti.
Bir süre sonra Ekin de eşyalarını yavaş yavaş toparlamaya başlayarak sırasıyla her şeyini çantasına yerleştirmiş, atkısını boynuna sarmadan sadece omuzlarından aşağıya düşecek şekilde bırakmış elindeki cüzdanı ile kasaya doğru yürüme başlamıştı. Kasadaki çalışana ücreti sorunca ''Bir saniye efendim..'' diyerek masa numarasını kontrol ederken bir anda ''Cihangir bey ödemiş efendim.'' kaşları çatıldı Ekinin ''Anlamadım, isterseniz tekrar kontrol edin.. şey sadece sıcak çikolata olacak.'' Kadın ise ''Bir yanlış yok efendim, yine bekleriz.'' ardından ekin istemsizce gerileyerek masasındaki eşyalarını alıp kapıya doğru yürümüştü.
Evine doğru yürürken hala başına gelen bu garip olayı düşünmekteydi, bu gün tamamen ilklerini yaşamıştı. Daha doğrusu yabancı bir adam gelip hesabını ödemişti ve bu normal bir şey değildi hem borçlu hem de garip hissediyordu.
⸻
Adam iri elleriyle küllükten aldığı zehri iki dudağının arasına götürüp bir duman çekti içine, masanın en baş köşesinde öylece düşüncelere dalmıştı. Aslında kafede gördüğü genç adamı düşünüyordu, sahi ya nasıl bir anda bu hale gelmişti. gözlerini kapadı hala unutamadığı şeyler vardı mesela içeriye adımını attığındaki o surat ifadesini, süt beyazı tenini ve atkıyı boynundan atışını bir an için tebessüm ederek yumduğu gözlerini açtı. Sigarayı masada duran küllüğe tekrar bıraktı, sağ elini şakaklarına götürdü. Gözlerini bir kere daha kapattı büyük bir bıkkınlık ile nefes verdi. Sonra tekrar açtı çocuğun yüzü belirdi karşısında dün ve ondan önceki akşam da gördüğü gibi, çok güzeldi bir türlü aklından çıkartamıyordu.
Masanın üzerindeki içki bardağını süzdü, sahi kaçıncı bardağındaydı. Korumaları artık onun için endişelenmeye başlıyordu, gördüğü genç sadece aklını başından almak ile kalmamıştı. İşlerde aksamalar da yaşatıyordu, baba dedikleri adamın kulağına gitse neler olurdu tahmin dahi etmek istemiyorlardı. Cihangir sarhoş olmaya yüz tutmuş bir edayla adamlarından birine seslendi, içlerinden pos bıyıklı esmer bir adam endişeli bir surat ifadesi ile çıkagelmişti.
Ağzı uyuşmuş, fakat henüz biraz daha normal konuşabiliyorken ''Bana onu bulur musun?'' diye sordu karşısındaki adama, adam yanına yaklaşıp sırtını ovmuş ardından da ''Sen hele kendine gel.'' bu pos bıyıklı adam Cihangir'in sadece sağ kolu değildi. Aynı zamanda dostu, çocukluk arkadaşıydı ve bu kadar yalan bir dünyada ona ihanet etmemiş tek insandı. Bir söz vermişlerdi, onların aleminde söz namus denebilecek bir şeydi. O küçük yaşta bile bunun bilincindeydiler.
Ansızın tuzlu bir damla yanaklarından süzüldü ''Bul onu bana Tufan, yine göreyim..'' adam bir şey demiyor, öylece Cihangir'in sakinleşmesini bekliyordu. Öyle de oldu bir süre sonra kendiliğinden toparlandı, adamlarının araştırmalara başladığından emin olup odanın içerisinde bulunan rahatsız deri koltuklardan birine kendini attı. Sığmamıştı ama buna katlanabilirdi, sonuçta küçüklüğünden beri kuş tüyü yataklarda yatmış, şımartılmış ve bir dediği iki edilmemiş o tiplerden değildi.
Yastık görevi görmesi için kolunu büküp ensesine götürdüğünde gözlerini tavana dikmişti ve zaten gevşettiği kravatını diğer eli ile tamamen açıp yere doğru savurdu. Gözleri yavaş yavaş kapanırken bir şeyler mırıldandı, bir süre sonra ise etrafı sadece korkutucu horultusu kaplamıştı.
Tekrardan düzenleyip başlıyorum 28/05/2024
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ekin |B×b
Teen FictionRuhu ölü birinden farksız, taş bir kalbe sahipti, etrafındaki insanlar onun acımasız ve merhametsiz oluşu karşısında titrerlerdi. Ne kadar karanlık ve duygusuz olsa da bir çift okyanus göze kaptırmıştı kendini.. Cihangir Kirman, gözlerini kapattığı...