1. Bölüm...

90 3 3
                                    

Cumartesi sabahıydı. Yataktan çıkmamak için savaş veriyordum. Ancak Güneş uyanmam için derin bir baskı uyguluyordu. Sanki bana yatakta huysuzlanmak yerine kalkıp işlerimi halletmem gerektigini söylüyordu. Uzun savaştan sonra güneşin gözüme vuran ışıklarına dayanamayıp zor da olsa yataktan çıkmayı başarmıştım. Pencereme dogru ilerledim. Tam perdeleri çekip camı kapatacakken aşağıda duran iki kişi dikkatimi çekmişti. Onları izlemeye başladım. Adam kadını tuttu ve kendine çekti. Dudaklarına yapıştı. Kadın halinden memnun görünüyordu. Ancak tedirgin olduğu kolayca anlaşılıyordu. Sanki birilerinin kendilerini görmesinden endişeleniyordu. Kadın uzun aradan sonra geri çekildi. Geri çekilince yüzü netleşmişti. Kadını görünce sırıttım. Bu kadın dadım Erin'di. Hemen yanında duran adamsa uşağımız Barrick'ti. Flört ediyor olmalıydılar. İç çektim. Erin ve Barrick bile aşık olmuştu. Sevmek nasıl bir şeydi ? Aşık olmak ? Birine baglanmak ? Düşüncelere dalmışken bir anda gözlerim odamın duvarına asılmış olan çerçeveye takıldı. Bu resim ailemizin resmiydi. Bir an ayaklarım beni o resme doğru yöneltti. Resme doğru ilerledim ve onu duvardan aldım. Soğuk tenimde iki damla sıcak gözyaşımı hissetmem uzun sürmedi. Ellerimle kızaran gözlerimi silmeye çalıştım. Resim bana bir nostaji yaşatıyordu. Resimde yıllar önce kaybettiğim annem de vardı. Onu kaybettiģimde henüz yedi yaşındaydım. Kanser yüzunden ölmüştü. Onun için defalarca kez ağlamıştım ama her ağladığımda babam, annemin beni ağlarken görüp üzüleceğini ve buna dayanamayacağını söyleyip aģlamama engel olmuştu. Bende annem beni ağlarken görüp üzülmesin diye odamda gizli gizli ağlıyordum. Böylece beni ağlarken görüp üzülmezdi.

Ancak zamanla ona daha az ihtiyaç duydum. Onun için her ağladığımda o gelmiyordu. Bu acıyla yaşamak anlamsızcaydı. Ben de bununla yaşamayı öğrendim. Ne de olsa hayat, gideni beklemekle geçmezdi.

Derken kapıdan gelen ses tüm dikkatimi dağıtmaya yetmişti. Biri ısrarla kapıya vuruyordu. "Kimsiniz ?" Demekle yetindim. Sesim oldukça ince çıkmıştı. " Bay Johan " bu sesi hemen tanıdım. Bu sesin sahibi uşağımız Barrick' e aitti. Ben düşüncelere dalmışken o çoktan yukarı çıkmış olmalıydı. " Şuan meşgulüm" dedim. Elimdeki çerçeveye halâ bakıyordum. " Efendim, babanız aşağıda. Sizi bekliyor." Beni neden bekliyordu ki ? Piyano derslerini asmamıştım. Boş boş dolaşıp serserilik yapmıyordum ve bayan Cornelia'nın sıkıcı hayat derslerini -zor da olsa- dinliyordum. Gerçekten bu dayanılmazdı. Bu durum da onu cekilmez kılıyordu. Elimdeki çerçeveyi asmaya çalışarak " Birazdan orada olacağımı iletin " dedim. "Peki Efendim" diye karşılık verdi Barrick. Ardından hemen odamla bitişik olan banyoma yöneldim. Kapıyı açtım ve içeri girdiğimde kapıyı kapattım. Hemen karşımda duran büyük boy aynasına yaklaştım. Karşımdaki adam beni ürkütmüştü. Morarmış göz altları, dağılmış sarı saçları ve baygın bakan gözleri ile dikkat çekiyordu. Aynaya daha çok yaklaştım. Bu korkunç görünen adam hiç şüphesiz bendim. Ne kadar da kötü görünüyordum. Sanki yıllardan beri kendime hiç bakmamıştım. Gerçi bu benim her zamanki halimdi. İtiraf etmeliyim ki en iyi dostum olan Alvis'e hep imrenmiştim. O oldukça çekici ve havalıydı. Kasabada ki bütün kızlar ona hayranlık duyuyordu. O istediği kızı elde edebilirdi. Üstelik kendisi gibi olmayı başarıyordu. Ancak ben hep babamın istediği gibi biri olmuştum. Çünkü babam asla kendim olamam izin vermiyordu. Henüz çok gençtim. Gerçek bir genç gibi davranmak istiyordum. Haylazlık yapmak, arkadaşlarımla takılmak, gece geç saatlere kadar dışarda olmak istiyordum. Ne yazık ki babam bunlara asla izin vermezdi. Zaten köşkten en fazla bir yada iki saat ayrılabiliyordum. Ama o zamanlarımı bile kütüphane de geçiriyordum. Hayatım boyunca hep inek olmuştum. Tıpkı babamın istediği gibi...

Zaman ilerliyordu. Eğer biraz daha oyalanırsam babamın sinirleneceğini biliyordum. Onu kızdırmamak için hemen hazırlanıp aşağıya inmeliydim. Hemen ellerimi ve yüzümü yıkadım. Saçlarımı da taradıktan sonra banyodan çıktım. Üstümü degiştirmek için gardolabıma doğru ilerledim. Bu pijamalarla aşağıya inemezdim. Babam bundan hoşlanmazdı. Ama bu pijamalarla aşağıya insem yüzündeki oluşacak ifadeyi hayal edebiliyordum. Bir yandan babama gülüyor bir yandan da gardolabımdan kıyafet seçmeye çalışıyordum. Siyah bir pantolon ve beyaz bir gömlek iyi gider diye düşünüp gömleği ve pantolonu dolabımdan çıkardım. Sıkı bir mücadeleden sonra giyinmeyi başarmıştım. Artık aşağıya inmek için hazırdım. Halâ babamın beni neden çağırdığını düşünüyordum. Bunun cevabını öğrenmek için aşağıya indim. Merdivenlerden inerken kalbim yerinden çıkacak gibi çarpmaya başladı. Merdivenleri birer birer iniyordum. Birden adımlarımın yavaşladığını hissettim. Sanki ayaklarım beni geri geri götürüyordu. Çünkü babam, bir hata yapmadığım sürece beni asla yanına çağırmazdı. Yada çiftlikte yapılacak işler olduğu zaman.

Aşk'ın Kırık Yanı...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin