Güvenilir Arkadaş

65 8 1
                                    

Bedenimde hissettiğim soğukla gözlerimi yavaşça açmıştım. Nerede uyandığımı bilmiyordum, hatta kim olduğumu bile. Dudaklarımı ıslatarak susuzluğumu gidermeye çalışmıştım. Başımdaki ağrı bir şeyler düşünmeme engel oluyordu. Yeniden doğmuş gibi hissediyordum. Ellerimle bedenimi kontrol etmiş, kendime gelmek için toparlanmıştım. Oturduğum yerden etrafıma bakınırken ağaçların arasında olduğumu anlamıştım. Şimdi sorgulamaya başlamıştım işte. İsmim neydi? Neredeydim?

Kendi kendime bu soruları sorarken bir kurdun yakınımdan ulumasıyla irkilmiş, kendimi ağaca saklarcasına arkasına geçmiştim. Tabii neyden korkup neyden korkmayacağımı unutmuş değildim. Nefes alış verişlerimi en aza çekmiştim. Bedenimi saran korkuyla adrenalin salgılamam nefeslerimi arttırmak için beni zorluyordu. Duyduğum hışırtılarla gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Bir şey bana yaklaşıyordu, evet yaklaşıyordu. Elimin altındaki ufak -avucumu dolduracak kadar büyük- taş parçasını almış, elimle sıkıca tutmuştum. Hışırtılar kesildiğinde yavaşça açmıştım.

Karşımda gördüğüm bedenle elimdeki taşı kafasına aniden refleks olarak çarpmıştım. Beden acıyla inleyip kafasını tutarken yanıma oturmuştu. Elimdeki taşı hızlıca yere atmış, kafasından hafifçe sızan kana bakmıştım. Ne yapmıştım böyle? Ani hareketlerle ayağa kalkmış, ağacı yine kendime siper etmiştim. Ağacın arkasından yerde oturan bedene bakarken sesim titremişti. "K-kimsin sen...?"

Üzerindeki kıyafetten nasıl birisi olduğunu anlayamamıştım. Yanlış bir şey yaptığımın hemen farkına varmıştım. Cebinden çıkardığı mendili kanayan yerine bastırırken yalpalayarak ayağa kalkmıştı. Her ne kadar ona böyle davransam da bana arkadaşça bir tutum sergilemişti. Sesi acıdan dolayı titriyordu. "B-ben Jimin, Park Jimin. Sen kimsin?"

Bu adam her ne kadar biraz daha kelimeleri net söylese de benim dilimden konuşuyordu. Tek farkımız üzerimizdeki kıyafetlerden ibaretti. Üzerimdeki mavi rengi solmuş sweat ve altımdaki ince eşofmanım bulunduğum ortama uymuyordu. Ortama ayak uydurmam için bu adamla iyi anlaşmam gerektiğini çok geçmeden kavramıştım. Sorduğu soruya anlamsızca bakmıştım. Ben de gözlerimi açtığımdan beri bunu sorguluyordum. "Özür dilerim ama ben kendim hakkımda bir şey bilmiyorum. Nerede olduğumu dahi bilmiyorum."

Karşımdaki adam gülerek yanıma yaklaşmış olsa da ben bir adım gerilemiştim. İstemsizce yapıyordum bu davranışlarımı. Sonrasında kendimi toparlayarak yanına yaklaşmıştım. Mendilden elini çekmesini sağlayıp mendili kavrarken güzel yaraladığımı fark etmiştim. Bununla başka bir zaman gurur duyardım. Mendili çekip çekip yarasına bastırırken mırıldanmıştı. "Burası Demacia Krallığı ve sen de Demacia topraklarındasın. Ben de buranın şifacılarındanım."

Başımı anlamışçasına sallarken duyduğum bir kurt sesiyle daha Jimin'e yaklaşmıştım. Korktuğumu anlamış, kollarını bana sarmıştı. Kaşlarını çatarken ben de anında geri çekilmiştim. "Korkmana gerek yok, haberin olmadığını sanıyorum. Biz kurt-insan melezleriyiz. Sen de onlardan birisin burada olduğuna bakılırsa." Kurt-insan melezi mi? Ne demekti bu? Gözlerim heyecan ve merakla açılırken dudaklarım da bir o kadar açılmıştı. "Kurt mu? Ne demek istiyorsun?"

"Alfa, beta ve omega bu genler vardır. Ben omegayım. Omegaların rahmi vardır. Yani erkek olmama rağmen doğurganlık özelliğim var. Betalar, onlar kendi haline diyebilirim. Zamanla anlarsın zaten onları. Alfalar ise, çok güçlüler. Kendilerini öne çıkarmayı seviyorlar. Alfalar ve omegalar, betalar ve betalar mühürlenebilir. Bu genellemenin dışına çıkanlar tabii oluyor ama istisnalar kaideyi bozmaz. Mühür olayını da anlatayım, kesin onun hakkında da bilgin yoktur. Birisiyle mühürlenirsen eğer mühürlendiğin kişinin hissettiği acıyı, sevgiyi, hüzünü hissedersin. Ruhlarınız birleşir. Bu kişiyi iyi seçmelisin."

The Black Moon | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin