#03 "Arafta ki cesedin çürüyen portresi."

102 11 39
                                    

#03 "Arafta ki cesedin çürüyen portresi."

Bilirsiniz, genelde işler yolunda gitmediğinde; yap-boz parçalarından birisi eksik olduğunda her şey yarım yamalak, tamamlanmamış olur. Kayıp parçayı bulmak ise işte tam, tam burada bütün olay başlar. Yap-bozun ilk yapılmamış hâlinde, kutunun içindeki parçaların hepsi eşittir o an için. Ta ki sona kalan o eşsiz parça kaybolana dek...

Kayıp parça olmak, imkansız olsa gerek hayat boyunca. Sonuçta tamamladığınız büyük bir yapıtın 'işte gerçek bir bütünlük.' olduğu tek kısımsınızdır. Siz olmadan yarım kalır.

Böyle düşünüyordum. Büyük bir yapıttım, parçalarım yıllar geçtikçe oturmuş; eksikler kapanmıştı. Lakin tek bir parça, yalnızca tek bir parça eksikti. Aradığım, ulaşmak adına çabaladığım belki de hayatımın sonuna dek bulamayacağım tek parça. Kayıp parça. Bir bütün oluşturduğumu, bu bütünün eksik parçasının ise bana ait olmadığını düşünüyordum, yanılacağımdan habersiz.

Zihnimin içinde dört dönen düşünceler o kadar yoruyordu ki, bir an için gerçekten beynimi çıkarıp bir köşeye fırlatmak istemiştim. Odak problemi yaşamaktan nefret ederdim ve Hoseok'tan kaçtığım günden beri hiçbir şeye doğru dürüst odaklanamıyordum. Aklım ya bir karış havada oluyordu ya da düşünce selinin arasında kendimi bulmaya çalışıyordum.

Odaklanmam gereken şeyler vardı mesela tam şu an: sağ kolum. Sağ kolumu kavrayan ve dakikalardır sanki her an kaçacakmışım gibi tutan herif her kimse, kolumun kangren olabilme ihtimalini umursamıyordu. Moraracağını hatta şimdiden kızardığını, parmaklarının izinin çıktığına adım gibi eminim.

Dakikalar gibi gelen hızlı adımlarla ve soluk seslerinin birleştiği yürüyüş yavaşladığı vakit, panayırı basan ve beni kurtaran (?) adamların duracağını anladım. Birkaç adımlık mesafeden sonra tahmin ettiğim gibi durmuştuk. Başımdaki siyah bez parçasından kurtulup temiz havayı solumak istiyordum ve tabii, uyuşan kolumu ovalamak.

Gözlerim işlevini yeterince yerine getiremediğinden olsa gerek kulaklarım fazlasıyla keskin işitiyordu. Hatta tam şu an kolumu bırakan adamın çakmakla oynadığını, çakmağı yaktı büyük ihtimalle, duyuyordum.

"Geliyor musun?" Sesine aşina olduğum, adından başka hakkında hiçbir şey bilmediğim Jimin konuştuğunda kime sorduğunu merak etmiştim. Anlaşılan telefonda konuşuyordu çünkü diğer adamdan herhangi bir cevap gelmemişti.

"Halletmiş, geliyor." Halletmek? Kim neyi halletmişti? Ayrıca kim geliyordu? Bütün bunlar öylece bir başına soru işareti olarak havada kalırken, hâlâ neden tepemde duran bez parçasını çıkarmadıklarını haykırarak sormak istedim.

"Kaç milyon araklamış?" Adını bilmediğim adamın sesi yakınlarımdan gelirken, sanki görebilirmişim gibi başımı sesin geldiği tarafa çevirmiştim. "Yani, ayarlamış?" Sorusunu daha medenileştirerek tekrardan yönelttiğinde, Jimin tahminimce adımlamıştı.

"Bilmiyorum. Bunları şimdi konuşmanın sırası değil, Yoongi." Yoongi, demek diğer adamın adı. En azından artık haklarında iki şey biliyordum; isimleri ve para araklamış olmaları, yani ayarlamış da denebilir.

Sesleri kesilirken ortama yeni bir ayak sesi daha dahil olmuş, bir kaç metre veya adım ötede olduğunu belli eden ayak sesleri yakınıma geldiğinde kimin geldiğini merak etmiştim.

"Gidiyoruz." Kalın ve hafif boğuk ses, ortamda ki diğer sesleri bastırıp korkutucu bir hava katmıştı saniyesinde. Duyduğum sesin sahibini manyak gibi merak ediyordum.

"B-başımda ki şeyi çıkarmayacak mısınız?" Bu merakıma yenik düştüğümü belli eden ve gerginliğimden, normalde asla titremeyecek sesim çatallaşıp titrerken tepemde ki siyah bez parçası havalandı. Ciğerlerim soluduğum temiz havayla kendine gelirken, etrafa baktım telaşla.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 20, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

LUJURIA © taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin