MS 513 / I. Anastasios Dönemi
BİZANS SARAYI
Patrik, I. Anastasios'tan gelen emirle beraber hızlıca sarayın yolunu tutmuştu. İmparator'un kapısına vardığında, kapıda çapraz birleştirilmiş mızraklarını tutan muhafızlarla karşı karşıya gelince durdu. Acele gelmekle uğraştığından, buruşan kıyafetine çeki düzen verdi. Ardından sakin bir ses tonuyla muhafızlara gelme sebebini kısaca açıklamaya koyuldu. ''İmparator Anastasios'un emriyle geldim. Kapıyı açın.''
Muhafızlar çapraz duran mızraklarını kendilerine çekip, kapıyı açtılar. I. Anastios gözlerini, açılan kapıya çevirdi. Patriğin geldiğini görünce memnuniyetini belirten bir ifadeyle gülümsedi. Eliyle, karşısındaki sandalyeyi gösterdi. ''Sizi bekliyordum, şöyle gelin.''
Muhafızlar kapıyı kapattıktan sonra Patrik, önce İmparator'un elini öptü, sonra gösterilen sandalyeye oturdu. Konuşulacak konunun mühim olduğu belliydi. İmparator'un kendisini alel acele çağırmasından bunu tahmin etmek zor olmamıştı.
İmparator, bir süre sessiz kalsa da daha fazla dayanamadı. Fazla beklemeden söze girdi. ''Tanrı'ya ve geleneklerime inancımız sonsuzdur..''
Patrik, sessiz havayı canlandırmak istercesine gülümsedi. ''Tanrı sizi kutsasın majesteleri..''
''Lütfen sözüme girmeyin.. Söyleyeceklerim gerçekten önemli. Bunun için size böyle bir ani haber yollayarak, gelmenizi istedim.''
Patrik, başını eğmekle yetindi. İmparator yarım kalan sözlerini iyice seçtiğini sezdiğinde tekrar söze girdi.
''Bugüne dek sadece diofizit anlayışıyla Yüce İsa'yı benimsediğimiz doğru.. Fakat ben, artık bu görüşten yana değilim Eufemios.''
Patrik Eufemios, duyduğu sözler karşısında şaşkına dönmüştü. ''Yoksa Ortadoksluğu mu bırakıyor?'' diye bir soru sordu kendine, içinden. Aklına İmparator'la taç töreninde yaptıkları anlaşma geldi. Şimdi bu anlaşmayı hatırlatmakta fayda olacağını düşünerek, tekrar söze girdi.
''Majesteleri, sizi üzmek istemem. Fakat, kararınız din değiştirmek ise; bu mümkün değil, biliyorsunuz. Taç töreninde imzaladığınız belgeyi unutuyor musunuz?''
Anastasios güldü. ''Hayır Eufemios. Ortadoks kalacağım. Tek değiştirdiğim şey, görüşüm. Diofizit görüşünün aksine; artık Monofizit görüşünden yanayım.''
Eufemios hiçbir şey demeden Anastasios'u dinliyordu. Anastasios, tüm dikkati kendi üzerine toplamış olan Eufemios'u daha fazla bekletip merakta bırakmadan dinlemeye devam etti. ''Tanrısal güçlerin bir an Yüce İsa'yı bütünüyle kaplayıp, bir sonraki gün bütünüyle insan kalmış olması benim için bir efsaneden farkı yok! Bu yüzden sevgili Eufemios, bundan sonra manastırlarımda artık diofizit değil, monofizit anlayışının geçerli olmasını istiyorum. Beni anladın, öyle değil mi?''
''Tabi majesteleri..''
''Güzel..''
**
2 HAFTA SONRA
İmparator Anastasios'un, yeni kabullenmiş olduğu monofizit görüşü ilk önceleri Konstantinopolis ve bazı Avrupa eyaletlerinde büyük kargaşaya yol açmıştı. Yıllardır süregelen bu düzenli görüşün, üstelik İmparator tarafından bozulmuş olması kaldırılacak bir durum değildi. Bu durum yine de İmparator'un gözünü korkutmuyordu. Öyle ki bu tür haberleri getirten muhafız ve elçilere cevabı hep aynıydı: ''Alışacaklar!''.
Alışmadılar.. Mısır ve Suriye kuvvetleriyle barış sağlanmıştı. Fakat Trakya kuvvetleri için aynı sözleri söylemek mümkün değildi. Komutan Bitalianos, bu monofizit görüşe karşı çıkan kuvvetlerini toplayıp I. Anastasios'a karşı bir ayaklanma gerçekleştirmişti..
Haber, Bizans Sarayı'na ulaştığında I. Anastasios altın kadehini savurarak öfkeyle ayağa kalktı. ''Ayaklanma ha? Bana ha?! Donanmadaki en iyi subayları toplayın! Komutan Bitalianos, yaptığı hatanın bedelini canıyla ödeyecek!''
*
Trakya kuvvetlerinin önüne geçilmesi için, donanmadaki tüm subaylara İmparator'un vermiş olduğu emir, yazılı bir şekilde dağıtılmıştı. Subaylar, yazılı emri aldıktan hemen sonra hazırlıklara koyulmuşlardı. Hazırlık için verilen süre, göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. Küçük kız, yaşlı gözlerle babasının karşısında durmuş, vedalaşmayı bekliyordu boynunu bükmüş bir vaziyette.. Babası, gülümseyerek küçük kızına kollarını açtı. Küçük Theodora, hızlıca babasının kollarına bıraktı kendini. Babası, küçük kızına sarıldı. Sonra geri çekilip kollarını sıkıca tuttu. ''Sen, bana Tanrı'nın en güzel hediyesisin meleğim.. Theodora'm.. Anneni üzmek yok, anlaştık mı?''
Theodora, babasını onaylayarak salladı başını. Küçük kızından ayrılıp, eşi Helena'yla da vedalaştıktan sonra kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açıp, dışarıdaki atına bindikten sonra son kez dönüp ardına baktı. Kendisine el sallayan eşi ve kızına gülümsedi. Yola koyuldu.
Theodora, babası gözden kaybolduktan sonra, küçük bedenini annesi Helena'ya çevirdi. ''Babam ne zaman dönecek anne?''
Helena, eğilip küçük kızının ellerinden tuttu. ''Bunu yalnızca Tanrı bilebilir küçüğüm..''
''Ya dönmezse?..''
Helena, bu soruya önce şaşırdı. Ne cevap vereceğini kestirmeye çalışarak ayağa kalkıp doğruldu. Yüzündeki şefkatli, sevecen ifade; yerini buz gibi bir soğukluğa bırakmıştı. Tamamı ciddiyete bürünmüş ses tonuyla cevap verdi. ''Her şey, yalnızca olması gerektiği gibi yaşanır. Tanrı bizim hep yanımızdadır; baban dönse de, dönmese de..''.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı'nın Hediyesi (Theodora)
Historical FictionBabasını 13 yaşında kaybettikten sonra, rahibe annesi Helena'nın gölgesinden bir an ayrılmayan ve bundan sonra başlayan yoksul hayatında üvey babasıyla beraber hipodromda çalışan; eşsiz dansı ve dilden dile dolaşan çekiciliğiyle Bizans İmparatoru I...