Bavulumu Luksor'un sıcak sokaklarında sürüklüyor, elimdeki kağıda bakıyor, tekrar yoluma devam ediyordum.
Bu Mısır'a ilk gelişim değildi. Daha önce birkaç kez Mısır'a gelmiş, pek iyi sayılmayan otellerde kalmıştım. Ama bu sefer Bokuto beni evinde ağırlamak istediğini söylemiş, adresini vermişti.
Sonunda Bokuto'nun evine ulaştığımda derin bir nefes alıp terimi sildim. Yaz aylarına İngiltere'de bile dayanamıyordum, Mısır'ı siz düşünün.
Kapı zilini çalıp tiz sesin kulaklarıma ulaşmasına izin verdim. Birkaç saniye sonra geniş gülümsemesiyle kapıyı açmış, sıkıca sarılmıştı. Görmeyeli daha da esmerlemişti sanki, ben de ellerimi sırtına koymaya çalışsam da öyle bir sıkıyordu ki bu pek mümkün değildi.
"Hoş geldin Hinata!" gülümseyerek beni içeri davet etti. Tanımadığım bir yüz bizi arkadan izliyordu, kaşlarımı çattım.
Bokuto anlamış olacak ki açıklama gereği duydu. "Akaashi benim yeni ev arkadaşım." elini ensesine attı. "Ev masraflarını karşılayamadığımdan."
Elimi Bokuto'nun sırtına atıp sıvazladım. Ne kadar kendisi için para göndersem de hepsini kazılar için kullanıyor, sonra da böyle sıkıntılar çekiyordu.
Koltuğa oturmuş soluklanıyordum. Kuru bir öksürüğü boğazımdan dışarı attım. "Su ister misin?" Akaashi suyu bana uzatırken hem susadığımdan hem de boğazımda kalan öksürüğün tadından cevabım zaten belliydi, "Teşekkür ederim." bardağı kafama diktim.
"Yol yorgunusundur şimdi, bugün din-" elimdeki boş bardağı koltuğun yanındaki dantelli fiskosun üstüne bıraktım. "Bugün gitmek istiyorum. Tabi sizin için de uygunsa?"
Birden ciddileşen sesime karşı bir şey diyememiş, kazı alanına gitmeyi kabullenmişti.
Hasır şapkamı takarken anlıma yapışan kıvırcık saç tellerine baktım aynada. Gözlerimi kısıp aynanın üstünden sarkan dantele baktım. Tanrı aşkına, burada babaannemin evinden daha çok çok dantel vardı!
"Hazır mısın?" başımı sallayıp peşine takıldım. Kafamdaki hasır şapka ve açık renk giysilerimle güneş daha az rahatsız ediciydi.
Arazi aracına binmiş, çölde ilerliyorduk. Havanın bu kadar sıcak olması rahatsız ediciydi. Buranın havası beni boğuyordu.
Ben araçta otururken Bokuto kazı yapan işçilere bir şey konuşuyordu. Eliyle gelmem için işaret yapınca jipten atlamıştım.
"Çökmüş merdivenin altında bir kapı bulmuşlar. Sanırım... bir firavun mezarı bulduk!"
Heyecanla bana döndüğünde gülümsedim. Sanırım bu sefer gerçekten başarmıştık.
***
Yer altına inmiş kapıyı açarak girmeyi başarmıştık. "Hinata, bu şeref sana ait olmalı." eğilip eliyle önü gösterdi. Gülüp içeriye bir adım attım.
Çok fazla kazı alanlarına gelmezdim, bu yüzden üzerime çökecekmiş gibi geliyor, beni ürkütüyordu.
Girer girmez karşılaştığım altın eşyalar ağzımı açık bırakmıştı. Tüm günlük eşyalarınızın bir odada toplandığını düşünün ama hepsi altından yapılmış bir şekilde... Altın başlı yatak, altın oymalı masa ve sandalyeler, altın kapalı kutular... Bu beklediğimin daha da ötesindeydi.
Arkamdan giren Bokuto'nun şaşkınlık ve sevinç dolu nidaları kulağımı doldurdu. Ben diğer bir odaya geçerken o kutuları incelemeyi seçmişti.
Büyük odadan çıkıp diğer bir büyük odaya girdim. Acaba hangi oda firavunun mezarıydı? "Hinata burada altın çatal bıçak seti var!"
arkamdan bağıran Bokuto'ya gülüp kafamı salladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/257088328-288-k874876.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cursed of pharaoh | atsuhina ✓
Fanfiction"Firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır." Atsumu x Hinata pharaoh au, one-shot, angst.