2.BÖLÜM/ADAM🍁

21 3 1
                                    

Silamms🌺

Yaklaşık 8 aylık bir aradan sonra tekrar kitabımı yazmaya karar verdim. Şimdiden biraz zor görünüyor. Çünkü çok uzun bir zaman geçti ve hikayeye başlarken kafamda kurduğum senaryoyu artık pek hatırlamıyorum. Ama yazarak bu zor süreci sizlerle birlikte atlatabileceğime inanıyorum.

Bol bol satır arası bırakmayı ve yıldızlarınızı parlatmayı unutmayın.💦

🍂

"Gir."

Verilen komut üzerine kapının açılmasıyla tüm o gürültülerin nedeni de gün yüzüne çıkmıştı. İri yarı iki adamın ortasında, iki kolundan sıkıca tutulmuş yirmili yaşlarda olduğu belli olan bir adam duruyordu. Gömleğinin birkaç düğmesi açılmış, sarı saçları dağılıp bir tutamı gözünün önüne düşmüş ve yüzündeki kırmızı lekelerden anlaşılabileceği gibi bir güzel hırpalanmıştı.

Çırpınarak kurtulmaya çalışıyor, hiçbir yardımı olmamasına rağmen kendisini tutan adamlara bağırıyordu.

"Bırak! Bırakın diyorum size!"

Gökçen kaşlarını çatmış olayları izliyordu.

"Bırakın." dedi sakin ve tekdüze bir sesle.

Adamlar ikiletmeden sarışın adamın kollarını bırakıp geri çekildiler. Kolları boşalan adam, silkinip üzerini düzeltmeye koyulmuştu. Bunları yaparken nefes nefese kaldığı ve deli gibi terlediği için zorlanıyordu.

İşi bittiğinde karşısında sakince kendisini izleyenlere baktı. Büyük masanın arkasında oldukça genç bir kadın, önündeki sandalyelerden birinde ise esmer, sert bakışlı genç bir adam oturuyordu.

"Bu ikisinin model filan olması gerekmiyor mu ?" diye düşünerek birkaç saniye öylece kaldı. Sonra dikkatini asıl şaşkınlığının sebebi olan kadına verdi. Gerçekten çok genç ve güzeldi. Kadının tek kaşını kaldırarak kendisine baktığını görünce suratına alaylı bir gülümseme takındı. Duruşunu dikleştirerek;

"Koca koca adamların korktuğu, herkesin adını besmele çekerek andığı Gökçen Ilgar'ın üniversiteli bir kız olduğu kimin aklına gelirdi ?"

Hâlâ sakindi.

"Demek ki sen ve o koca koca adamlar ile aramda, yaşlarına rağmen onları ürkütecek kadar büyük bir vasıf farkı var."

"Küçük hanımefendi ne kadar da zeki öyle."

Şimdi sinirlenmişti. Neler olacağını bilen Oğuz, "Aptal." diye söylenip gülerek önüne döndü. O ise kaşlarını çatıp tepkisiz bir sesle arkadaki adamlara döndü.

"Bunu aşağı götürün, hazırlayın. Ben birazdan geliyorum."

Adamlar, tekrar onu sımsıkı tutup ite kaka odadan çıkardılar.

Kimse onunla böyle konuşamazdı. Kimse onun kendisi için sağladığı bu saygıyı alaya alamazdı. Önünde duran Oğuz'a bakarak;

"Aptalların cesareti hiç kimseyle ölçülemiyor gerçekten." diye söylendi.

Biraz oyalandıktan sonra binanın bodrumuna indiler. Diğer katların aksine, bu kat oldukça iç karartıcı görünüyordu. Bir kaç kapıdan geçip adamın bulunduğu karanlık ve büyük salona ulaştılar. Odanın bir köşesinde, üzeri garip aletlerle dolu büyük bir masa vardı. En ortada ise bir sandalyeye bağlanmış ve önceki kendinden emin hâlinden eser kalmamış şekilde Demir oturuyordu.

Gökçen yavaşça adamın yanına gidip önünde durdu. Dizleri üzerinde bükülüp yarı oturur şekilde dirseklerini adamın dizlerine koydu. Kan revan içindeki adamın yüzüne bakarken, alaylı bir ifadeyle ona seslendi.

"Şş yakışıklı."

Birkaç saniye bekledi. Cevap gelmeyince sesini biraz daha yükseltti.

"Sana diyorum."

Kocaman salonda sadece ikisi vardı. Adamları göndermişti ve Oğuz da muhtemelen sigara içiyordu. Her ne kadar alışık da olsalar, işkenceye maruz kalan birini izlemeyi kimse istemezdi.

Sessizlik tekrar bozulmayınca yavaşça ayağa kalktı ve adamın çenesini nazikçe tutup kendine bakacak şekilde kaldırdı. Ne olduğunu anlamayan adamın yüzünde ilk tereddüt ifadesini görür görmez sert bir yumruk attı.

Adamın yüzüne artık alayla değil, nefretle bakıyordu. Öfke bir kez dışarı çıkmıştı ve onu tekrar saklamanın bir anlamı yoktu.

Olan karşısında afallayan Demir, bir yandan da kendisini sorguluyordu. Az önce hayatında gördüğü en sert yumruğu bir kız tarafından mı yemişti? Onunla ukala şekilde konuştuğu için kendine lanet etti. Neyine güvenmişti ki? Zaten kaçırılmış değil miydi? Tabii ki kendisine her istediğini yapardı.

"Ne o? Az önce beğenmediğin üniversiteli kız canını yaktığı için pişman mısın? Eğer iğrenç sümüklere harcayacak vaktim olsaydı, inan bana seninle daha fazla eğlenirdik. Ama görüyorum ki pek kalıbının adamı değilsin. Bir yumrukla aldığın hâle bak."

Adam güçlükle kendine gelmeye çalışırken yüzünün şiştiğini hissediyordu. Çenesi bile kırılmış olabilirdi. Neydi bu kız? Thor falan mı?

"Ö-özür dilerim."

"Bak işte bunu yapma."

Konuşurken adamın oturduğu sandalyenin etrafında geziniyordu.

"Bir bok yedikten sonra kazık bir taraflarına girince özür dileme. Samimi durmuyor."

Bunları söylerken sakin ve yavaş adımlarla odanın diğer ucundaki masaya doğru gidiyordu. Eline bir makas alıp yine aynı sakin adımlarla Demir'in yanına geldi.

Makas, herhangi bir makasa göre biraz farklıydı. Bahçe makası gibi görünüyordu. Oldukça büyük ve korkutucuydu.

Demir bunu görünce irkildi. Ne yapabilirdi ki o makasla? Sonuçta bu kız bir Creepypasta karakteri değildi. Onunla yüzünü filan doğramazdı değil mi?

O bunları düşünürken Gökçen arkasına geçti ve saçından hızla çekip kafasını geriye yatırdı.

"Saçların biraz uzamış sanki."

Saçlarını mı kesecekti? Kaç kızın bu saçlara dokunmak için öldüğünü biliyor muydu? "Ulan düşündüğün şeye bak! Kızın boynunu kesmediğine dua etmen gerekiyor asıl." diye geçiriyordu içinden.

Soğuk makas saç derisine değdiğinde istemeden irkildi.

"Bence sabit dur. Sonuçta usta bir berber değilim. Saçını keseyim derken kafanda yara açmayacağımın garantisi yok."

Saçlarını tutam tutam kesip yere atıyordu.

"Şimdi anlat bakalım, mekânımda sıkıntı çıkaracak kadar ne yaşadın? Ya da, ne bezdirdi seni bu hayattan?"

🍂

Bölüm taslaktaydi. 1 yıldır ne halt yemeye tutuyorum diye düşünüp yayınlıyorum. Zaten yarım bir bölüm. Talep gelirse tekrar yazmaya baslarim ama şu an için sanmıyorum. Zaten dili biraz zayıf ve acemi; ki zaten 15 yaşındayken yazdığım bir şey. Dediğim gibi eğer talep olursa anlatımı düzeltip tekrar yazmaya baslarim ama sanmıyorum geleceğini.

KANLA PARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin