"Sen benim gençliğime benziyorsun Manolya."
Manolya yağlanmış saçlarını okşadı, bir haftaya yakın süredir duş almıyordu ve bu işin bitmesini en çok da bu yüzden istiyordu.
"Lütfen artık uzatmayalım, anlat ve bitsin."
Mahra dudaklarını aşağı burup gözlerini masanın köşesine dikmiş dururken gerçekten kırıldığı her halinden belli oluyordu. Bileklerindeki çelik kelepçenin ağırlığıyla elleri ve omurgası öne eğik durduğundan zaten hep kırık ve bitkin görünüyordu. Zaten o hayli yorgun ve sıkkındı, her vakit."
"Sen gidersen ben ne yapacağım?"
Manolya gözlerini kırpıştırıp bilekliğinde birkaç tuşa bastı. "Başla."
"Sarı saçlarının ucundaki toz pembe onu öylesine masum gösteriyordu ki. Benim mor oyalı siyah saçımla onunki arasındaki fark siyahla beyaz gibiydi. Siyah gözleri ise tıpkı benimkilere benziyordu. "
"Manolya diye tasvir ettiğin kişi İktidara benziyor yani."
"Evet, çünkü o Manolya."
Manolya dişlerini sıktı, derin bir nefes aldı:
"İktidar Mahra, sen Manolyasın ve ben de Manolyayım." dirseklerini masaya dayayıp başını ili elinin arasında tuttu. Homurdandı ve ekledi:
"Ben senin anlattıklarına nasıl güveneceğim?"
"Eğer Mahra istemiyor olsaydı, şimdi burada benimle konuşuyor olur muydun?"
Manolya karşısında duran yaşlı kadına baktı. Yaşamadığı şeyleri uyduramayacak kadar yaşlanmış ve hayal gücünü kaybetmiş olmalıydı, bunun yanında gerçekten bütün anılarından emin olabiliyor muydu? Olamazdı, hastaydı. Yine de dediği gibi, hükümet bunun yapılmasına nasıl göz yummuştu?
"Mahra, ya da Manolya her kimsen. Lütfen bu iş çabuk bitsin.
"Manolya'yı gördüğümde, aklından geçenleri anlayabiliyordum. Yıllardır nerede olduğumu, neden onlara geri dönmediğimi sorguluyordu. Bu buluşma olması gerekenden çok daha erken gerçekleşmişti. Batım ve ben o zamanlar iyice yakınlaşmıştık, öncülerin üretimi onaylanmıştı ve ben de tarihin en önemli makinesi lakabını almış makineyi üreten kişi olarak hükümete bağlılığımı kanıtlamıştım. Bunca işin arasında onlara açıklama yapmaya vaktim olmayacaktı. Bana doğru kararlı ve güçlü adımlarla yürümeye başladı. Sıçmıştım, hem de Batım'ın yanında. Tam önümde durdu, gözlerimin içine baktı ve yanağıma dengemi bozup beni yere yapıştıracak kadar güçlü bir tokat attı. Batım geri çekilmiş ve elini ağzına kapatmıştı. Elimle yanağımı tutarak ayağa kalktım. 'Bize izin verir misin?'
Batım sinirli görünüyordu, en ufak işaretimde gerekeni yapardı. Güvenlikler yanımıza koşmaya başladığında durmalarını eliyle işaret etmiş ve hepsini geri püskürtmüştü.
'Ne yaptığını sanıyorsun Manolya?'
'Bizi öldürmeye çalıştın.'
Buna inanıyor muydu? Kendimi suçlu hissetmiştim ve bu karnımda bir ağrıya sebep olmuştu.
'Hayır sizi kurtardım. Size gelecektim.'
Manolya konuşmadı, arkasını dönüp gitmeye çalıştı. Bileğini kavradım.
'Ben de geliyorum.'
Batım yanımıza koştu. Ne yaptığımıza, ne olduğumuza dair soruların cevabını bekliyordu. Şimdi olmayacağını söyledim ve Manolya'nın bisikletinin arkasına oturdum. Bu durumdan hiç hoşnut değildi ama konuşmak da istiyordu. Lojmanlara yaklaşmadan beni indirdi ve Tuna'yı alıp geleceğini söyledi. Tüm bunlar bu kadar ani gerçekleşince şok etkisi yaratmıştı."
"Bana planlarınızı ve bunları gerçekleştirirken neler yaşadığınızı anlatsan her şey daha kısa ve öz olurdu."
"Ama benden hayatımı anlatmamı istedin."
"Bütün hayatını istemedim, hükümeti nasıl yok ettiğinizi anlatsan yeter."
"Bu güne kadar neden uyarmadın"
Sessizlik.
"Bilmiyorum, şimdi aklıma geldi."