Sarı saçlı kız uyandığında vücudunu bile hareket ettiremiyordu. Her yerinde yaralar vardı. Üstelik acıkmıştı ve yiyecek hiç bir şeyi yoktu. Ağlamaya başladı. Bir süre gözlerindeki yaşlar dinmemişti. Gözleri ağlamaktan şişince burnunu çekti ve sakinleşmek için derince nefes alıp verdi. Tam olarak sakinleştiğinde el ve ayaklarındaki kalın zincirlere rağmen birazcık da olsa yattığı soğuk zeminden vücudunun bir kısmını kaldırmayı başardı ve yerde ayaklarını uzatır bir şekilde oturur pozisyona geldi. O da biliyordu bu Hanedanlığın nasıl bir yer olduğunu, fakat asla bu yaşında zindana kapatılacağını düşünmemişti. Burada ne kadar süre kalacağı konusunda hiç bir fikri yoktu. Çok açtı ve yemek yiyip yemeyeceğini de bilmiyordu. Ne kadar süredir baygın olduğunu da bilmiyordu. Kısacası şu an hiç bir şey bilmiyordu.Kızın dünkü olaydan beri hala hayatta olması bile başlı başına bir mucizeydi. Her yeri yara içindeydi ve ağrıyordu. Tahminen yerinde yaşıtlarındaki başka bir kız olaydı şimdiye ölürdü. Ama o bu dünyaya kolayca ölmek için gelmemişti. Burada sevdikleri vardı ve onları yalnız bırakmak istemiyordu. Çünkü o Minatozaki Sana'ydı.
Sana 10 yaşındayken veliaht prensesi adayı olarak bu saraya gelmişti. Ailesi ülkede en sevilen soylu aileler arasındaydı ve bu nedenle Krallığın bir sonraki Kraliçesi olabileceğine inanıyorlardı. Sana, 10 yaşındayken Krallık sarayından mektup geldiğinde ailesi tereddüt etmeden onu gönderdi. Keşke önceden bilselerdi kızlarını tam olarak nasıl bir yere gönderdiklerini. Bilselerdi göndermezlerdi, kıyamazlardı biricik kızlarına. Çünkü bu Krallık acımasızlıklarında sınır tanımıyordu. Saraya bir kere geldin mi ne kaçışın vardı, ne de kurtuluşun. Sana da geç farketmişti. Bilseydi daha dikkat ederdi yaptıklarına. Yine de hatasız insan yoktur, illa herkes bir hata yapmak zorunda diyip kendini tembih etti.
Zindandan ayak sesleri duymaya başlayınca seslendi. "Orada biri mi var?"
Ayak sesleri git gide yaklaşıyordu. Ayak sesleriyle birlikte ortam gittikçe aydınlaşıyordu. Ses çok yüksek bir ses değildi, bu da gelen kişinin muhafız olmadığının bir kanıtıydı. Çünkü muhafızlar gelse tüm sarayda ayak sesleri çınlardı.
Ayak sesleri daha da yakınlaştığında Sana, bir erkek sesi duydu. "Merhaba, şey ben dolaşmaya çıkmıştım. Kötü bir niyetim yok." Erkek, Sana'nın zindanını bulduğunda ona şok içinde bakmıştı.
"Çok kötü görünüyorum, değil mi?" Erkek cevap veremedi, ama Sana gerçekten berbat haldeydi. Sana devam etti.
"Sizin gibi bi veliaht prensin zindanda niçin gezmeye çıktığını sorabilir miyim?"
"Veliaht prens olduğumu nerden bildin?"
"Soruma cevap vermediniz."
"Bu seni ilgilendirmez. Peki ben senin neden bu zindana kapatıldığını sorabilir miyim?"
"Kraliçe ceza verdi." Yüzünde hiç bir duygu yoktu. Erkek bir süre Sana'ya acırmışçasına baktı. Sana sinirlendi.
"Eğer bana böyle bakmaya devam edecekseniz gidin lütfen. Rahatsız oluyorum."
"Bana emir mi veriyorsun?"
"Bu haldeyken emir verebileceğimi mi düşünüyorsunuz?"
"Tamam gidiyorum." Erkek Sana'ya son bir kez daha göz attıktan sonra meşalesi ile birlikte zindandan ayrıldı.
'Hangi prensti acaba?' Diye düşündü Sana. Sarayda 7 tane prens vardı, hiç birini daha önce görmemişti. Bu ilkti.
Çocuk gittikten bir süre sonra açlıktan dolayı uyumuştu. Uyumaktan başka yapabileceği bir şey yoktu zaten. Ne kadar süre uyuduğunu bilmiyordu ama uyandığında kapısının önüne bırakılmış bir çorba ve ekmek buldu. Tepsiyi yanına çekti ve çorbanın tadına baktı.
Buz gibiydi. Ama yine de ekmekle birlikte güzel yenebilirdi. Sana fazlasıyla aç olduğu için hızlı bir şekilde ekmeği çorbayla birlikte bitirdi. En azından karnı doymuştu. Buna da şükretmeliydi.
Buradan en kısa sürede kurtulmak istiyordu. Kurtulup bir daha buralarda kalcak durumlara gelmemek istiyordu. Soğuk zeminde değil, sıcak yatağında uyumak istiyordu. Saray aşçısının sıcak yemeklerinden yemek istiyordu. Arkadaşlarının yanına gidip onlara sarılmak istiyordu. Sakin bir hayat yaşamak istiyordu. Ama şu an istediklerinin olması pek olası değildi. Hafifçe iç çektikten sonra soğuk zemine uzanarak tavanı izlemeye başladı.
~•~
"Mina, Sana'yı gördün mü?"
"Hayır, 3 gündür ortada yok. Endişelenmeye başladım."
"Bende ona bakan hizmetçisine sordum ama beni tersledi."
"Ne bekliyorsun ki zaten, sana gülümseyip düzgün bir cevap vermesini falan mı?"
"Haklısın."
"Gel baş kahyaya soralım, onun bizi tersleyeceğini sanmam."
Mina ve Momo, Sana'nın saraydaki tek arkadaşlarıydı. Veliaht prensesi adayı diğer kızların aksine birbirlerine asla düşmanca tavır sergilememiş ve sarayda yaşadıkları zaman hep birbirlerine destek çıkmışlardı. Selivia ülkesine çok uzak bir yerden gelmişlerdi ve bu nedenle saraydakiler onları pek hoş karşılamıyordu. Onların ülkesi cömert bir ülkeydi, halk da imparatorluk da çok iyiydi. Zaten onlar gelmek istememişlerdi, Selivia Hanedanlığından emir gelmişti ki emirlere karşı koyamamışlardı. Bazen geceleri gizlice birinin odasında buluşup eski zamanların hasretini giderirlerdi. Her buluştuklarında ise aynı konu vardı. 'Keşke buraya gelmek yerine kaçsaydık.' diyorlardı sürekli. Ama daha kötü durumları düşününce vazgeçiyorlardı. Yine de her zaman akıllarından geçiyordu bu düşünceler.
Mina ve Momo son koridoru da döndükten sonra baş kahyanın odasına vardılar. Kapıyı 2 kere tıklattıktan sonra 'Girin.' sesini duyduklarında kapıyı açtılar. Mina daha ağzını açmadan Momo lafı söyleyiverdi.
"Sana'yı 3 gündür görmedik. Onun için çok endişeleniyoruz. Ya başına kötü bir şey geldiyse. Son 3 gündür ne oldu biliyor musunuz? Siz bilirsiniz. Lütfen bildiğinizi söyleyin." Mina Momo'nun bu haline gülmek istiyordu, ama durum ciddiydi ve gülerse baş kahyanın da ciddi algılamayacağını düşündü. Baş kahya konuşmaya başladı.
"Evet ne oldu biliyorum. Ama duymak isteyeceğinizden pek emin değilim." Bunları derken de yığınla mektuba cevap yazmakla uğraşıyordu. Momo devam etti.
"Lütfen söyleyin. Onsuz yaşayamam ben."
"Aylık değerlendirmede sonuncu olduğu için kraliçe ona ceza verdi. Şu an zindanda."
"Ne?" Momo şok olmuştu, ağzından hiç bir kelime çıkmadı ve sadece baş kahyaya bakıyordu. Mina da şaşırmıştı. Yinede hemen Sana'yı bulmaları gerekiyordu. Mina, Momo'nun elini tuttu ve baş kahyaya teşekkür edip Momo'nun konuşmasına fırsat vermeden kapıyı kapattı. Ardından birlikte zindana doğru koşmaya başladılar. Onlar aylık değerlendirmelerde hep ortalarda olarak paçayı sıyırırlardı. Bu yüzden hiç bir zaman ceza almamışlardı, ama Sana... Genelde her aylık değerlendirmelerde sonuncuya çok yakın olurdu. Bu sefer sonuncu olmuştu ve bu hiç iyi değildi.
Sarayda bir alt kata daha indikten sonra zindana ulaşmışlardı. Zindan fazla büyüktü ama yine de Sana'yı bulacaklardı. Yürümeye başlamışlardı ki arkalarında sert bir ses duymaları ile tüyleri diken diken olmuştu.
"Burada ne arıyorsunuz?"
Huhuu, ben geldim. Sarışın kızımızın da Sana olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız:) Umarım bölümü keyifle okumuşsunuzdur. Vote ve yorum atmayı unutmayın, seviliyorsunuz💛💛
ŞİMDİ OKUDUĞUN
∂σ σя ∂ιє ✾ тωι¢є
Historical FictionSelivia Hanedanlığında hayatta kalmak şart Hayatta kalmak isteyense hatasız yaşamak zorunda Yaptığın başarısız olursa işin biter Çünkü bu dünyada hataya yer yok ∂σ σя ∂ιє ✾ тωι¢є