Mina ve Momo duydukları ses ile irkildi. Çünkü bu sesin sahibini çok iyi tanıyorlardı. Momo korktuğunu belli etmeyerek konuşmaya başladı."Bunun seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum, ne dersin Nayeon?"
"Hah, külahıma anlat onu. Kraliçe burda olduğunuzu öğrenirse ne yapar acaba?"
Bu sefer de Mina konuştu. "Kraliçenin geçenlerde kaybolmuş gerdanlıklarının da şu anda favori öğrencisinde olduğunu bilse, Kraliçe ne yapardı acaba?" Nayeon şok içinde Mina'ya bakıyordu. Mina sırıttı. Momo bile şaşırmıştı.
"Hadi Momo, böyle şeylerle vakit kaybediyoruz." Momo'nun kolunu tuttu ve onu başka tarafa sürükledi. Momo bunu nerden öğrendiğini sormak istiyordu, ama sonra sorabilirdi. Şu anda önemli olan Sana'ydı.
2'li zindanda bir süre dolaştıktan sonra Sana'yı bulmuşlardı. Onu görür görmez gözlerinden yaş akmaya başladı.
"Sana! Neden bunu sana yaptılar?!" Sana gerçekten çok kötü bir haldeydi. Yatan vücudunu kaldırmadan kapıya baktı. Mina ve Momo'nun görünce küçük vücudunu zor da olsa kaldırdı ve zincirlerin uzandığı yere kadar kapıya geldi.
"Kızlar ben iyiyim, benim için endişelenmenize gerek yok." Arkadaşlarını rahatlatmak için onlara en içten gülümsemesini sundu.
"Saçmalama! Bu sefer Kraliçe delirmiş olmalı, sen bunu hakedecek bir şey yapmadın!"
"Kaderimde bu yazılıymış, lütfen üzülmeyin. En kısa sürede buradan çıkacağıma eminim." Sana oldukça olgun konuşuyordu, normalde olsa fazlasıyla şakaya vuran bir tipti ve sürekli gülerdi. Şu an arkadaşları rahat olsun diye zorluyordu kendini. Ama boşunaydı. Mina ve Momo, Sana'yı çok iyi tanıyordu.
"Biz buradayız diye kendini zorlama, seni buradan çıkarmak için elimizden geleni yapacağız."
"Aynen öyle. Aç mısın? Yemek yedin mi? Orası geceleri soğuk oluyor mu? Battaniye ister misin? Doktor geldi mi? Sana gizlice istediğini getirebiliriz korkma söyle."
Sana güldü. "Tek bir isteğim vardı, o da az önce gerçekleşti. Bu yüzden bir şeye ihtiyacım yok."
"Deme şöyle, bak şuracıkta daha kötü ağlarım."
Mina'nın sözüne hepsi gülmeye başlamıştı. Kızlar bir süre daha sohbet ettikten sonra Mina ve Momo olası durumlardan dolayı zindandan ayrıldı. Onlar gidince Sana da kendini tekrardan soğuk zemine attı. Çok süre geçmemişti ama alışmıştı buraya. Hem çok olmasa da günde 2 kere bir muhafız ona yemek getiriyordu. Bu yüzden pek sorunu yoktu. Bu düşüncelerle gözlerini kapatmasıyla uyuması bir oldu.
Mina ve Momo kimseye yakalanmadan odalarının katına çıkmayı başarmışlardı. İkisi kendilerini Momo'nun yatağına attığı gibi, Momo'nun hizmetçisi Ayaka'nın odaya girmesi bir olmuştu. Ne oldu diye sorduklarında ise akşam yemeği için hazırlanma vakti olduğunu söylemişti. Gerçekten o kadar zaman geçmiş miydi?
Mecburen kalktılar ve Mina hazırlanmak için kendi odasına gitti. Hazırlandıktan sonra hizmetçileriyle birlikte yemek salonuna doğru yol aldılar. Bugün oldukça şanssız olmalılardı ki koridorda Jeongyeon ile karşılaşmışlardı. Nayeon ve Jeongyeon sarayda karşılaşmak istedikleri son kişilerdi fakat bugün hiç bir iş düzgün ilerlememişti. Jeongyeon onları görür görmez sırıtmış ve onlara 'Nasılsınız? Ah ne kadar kabayım, nasıl iyi olabilirsiniz ki' gibi şeyler söylemişti. Ne kadar çocuk olsalar da küçük yaşta dolaylı yoldan küçük düşürmeyi ve yaşıtlarına hiç uymayan hareketleri öğrenmişlerdi. Veliaht prensesler arasında konuşma becerisi en iyi olan şüphesiz Jeongyeon'du. Bu yüzden onla asla atışamazlardı. Söylediklerine karşın hiç bir şey söylemediler ve yemek salonuna girip her zamanki koltuklarına geçtiler.
Kraliçe her akşamki gibi baş koltukta oturuyor ve her akşamki gibi Nayeon ve Tzuyu'yi kıyaslıyordu. Sürekli Nayeon'un ne kadar güzel, harika ve her işte becerikli olduğunu ve Tzuyu'nin ise sadece güzel olduğunu, güzelliğini bile düzgün kullanamadığını ve sürekli beceriksiz olduğundan bahsediyordu. Nayeon 'Ah Kraliçem, beni şımartıyorsunuz' gibi hava atarcasına konuşurken Tzuyu, yüzünü bile kaldırmaya cüret edemiyordu ve asla konuşmuyordu. Kıyaslama faslı bitikten sonra Kraliçe sonunda herkesin ilgisini açan bir konu açtı; aylık değerlendirmeler.
Aylık değerlendirmeler, her ayın 3'ünde Kral, Kraliçe ve veliaht prens ve prenseslerin (ilgisiz) öğretmenleri tarafından ayarlanırdı. Veliaht prens ve prenseslerin yaptıklarına göre onları sıraya sokardı. Bunda pek kötü bir şey yoktu, kötü olan genelde aylık değerlendirmelerde sonlarda olanlara cezalar vermeleriydi. Genelde cezaları hep veliaht prensesler çekerdi. Veliaht prensler yeterince başarılıydı bu yüzden Kral çok sıkıntı çekmiyordu. Aksine Kraliçe kızlara çok ağır cezalar vererek (sözde) onları eğitiyordu. Kızlar arasında en yüksek sırada olan kişi her zaman Nayeon'du. Nayeon Kraliçe'nin gözdesiydi ve her zaman en nazik muameleyi o görürdü.
Kraliçe elindeki özenli bir şekilde altın kurdeleyle bağlanmış parşömeni açtı ve sıralamayı okumaya başladı. Sıralamada çok şaşırılacak bir şey yoktu, Mina ve Momo her zamanki gibi paçayı yırtmıştı. Kraliçe durmadı ve hemen konuşmaya başladı.
"Bunları dikkate almazsanız en kısa sürede birilerinizi saraydan atacağıma emin olabilirsiniz. Veliaht prensler mi çok iyi? Yoksa siz mi fazla kötüsünüz? Nayeon dışında neden hepiniz sonlardasınız?!"
Kimse konuşamadı. Nayeon ise her zamanki gibi o rahat tavrıyla masadaki diğerlerine 'Hepiniz aptal kaltaklarsınız, ne yazık.' bakışlarını atıyordu.
Bu sarayda Kraliçe ve Nayeon'un işkence etmeyi en sevdiği kişi Tzuyu'ydi. Tzuyu göçebe bir köylü ailenin kızıydı ve bir gün güzelliği Kral tarafından farkedilip veliaht prensesi adayı olması için emir almıştı. Başta çok sevinmişti Tzuyu, fakat saraya geldiğinde neye sevindiğini bile unutur bir hal almıştı. Eskiden çok sevecen olan Tzuyu, şu anda buzlar kraliçesiydi. Her gün kafası eğik bir şekilde ona yapılan küçümsemeleri dinliyor, asla sesini çıkarmıyordu.
Nereden bakarsan bak, Nayeon dışında saraydaki tüm veliaht prensesler Kraliçe'den nefret ediyordu. Aslında nefret etme nedenleri öyle sıradan bir şey değildi. Çoğunluk Nayeon'u kıskanıyordu. Nayeon için bu saray cennet, diğerleri içinse cehennem gibiydi. Bu yüzden herkes içten içe Kraliçe'nin gözdesi olmak istiyordu, fakat çabalasalarda boşa...
Ortam çok gergin bir şekilde herkes yemeğini yiyordu, buna dayanamayan Momo, son lokmasını da aldı ve Kraliçe'den izin isteyerek ayrıldı. Momo'yu farkeden Mina da aynı şekilde ayrılarak Momo'nun peşinden gitti.
"Yine mi darlandın?"
"O kadının yüzünü gördüğüm her sefer darlanıyorum ben bi' kere."
"İstersen ortak bahçede biraz dolaşmaya gidelim?"
"Tam ihtiyacım olan şey."
İkili arkalarında onları takip eden (ilgisiz) hizmetçileriyle beraber ortak bahçeye gittiler. Ardından en sevdiği çiçeklerin olduğu tarafta çiçeklere göz atarak gezinmeye başladılar. Daha yarısını bile dolaşamamışlardı ki yanlarına 2 soylu erkek gelmişti. Yaşlarını bilmiyorlardı ama mükemmel göründükleri su dökülmez bir gerçekti.
"Bizimle çay içmek ister misiniz, leydiler?"
Selamlarr. Bu bölümün başını yazarken pek memnun kalmadım ama ortalara doğru çoksel bir hal aldığını düşünüyorum. Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Hayalet okuyucu olmayıp en azından vote atarsanız sevinirim, diğer şekilde moralim bozuluyor ve devamı yazasım gelmiyor;(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
∂σ σя ∂ιє ✾ тωι¢є
Historical FictionSelivia Hanedanlığında hayatta kalmak şart Hayatta kalmak isteyense hatasız yaşamak zorunda Yaptığın başarısız olursa işin biter Çünkü bu dünyada hataya yer yok ∂σ σя ∂ιє ✾ тωι¢є