1

300 10 13
                                    


  Sizi 111 yıl öncesine götürmeme ne dersiniz? Her şeyin daha farklı olduğu zamana. Hadi hep beraber gidelim...

  Bundan yaklaşık 111 yıl önce, bir sarayın bahçesinde uzanan, yanında kağıt ve kalemleri ile gökyüzüne bakan bir çocuk vardı. Ama aniden ördeği yüzünün üstüne çıktı ve dalgın olan ufaklık ördeğini tuttu. Onu kucağına aldı ve oturdu. Tüylerini sevmeye, onunla konuşmaya başladı. Resimlerinde babasını ve hiç tanımadığı annesini çizmiş, aralarına da kendini ve ördeğini koymuştu.

"Çok duygusalsın."

"Hayır, değilim. Sadece onu tanımak isterdim."

"Seni bırakıp gitti. Neden onu tanımak isteyesin ki? Seni sevseydi, bırakıp gitmezdi."

Yine kiminle konuşuyorsun sen?" diyerek seslendi babası. "Arkadaşımla," dedi çocuk. Babası bir süre ona baktı. Çünkü yanında hiç kimse yoktu h̶a̶y̶ı̶r̶,̶ ̶c̶a̶n̶a̶v̶a̶r̶ ̶o̶r̶a̶d̶a̶y̶d̶ı̶. Bu Alman İmparatorluğu'nu korkutuyordu. Bahçenin duvarlarına baktı ve sonra tekrar çocuğuna baktı.

"Yemek saati, odana git ve üstünü değiştir. Her yerin çamur olmuş" diyerek gitti babası yanından.

  Kalktı ve eşyalarını topladı. Ördeğine hoşçakal dedikten sonra odasına gitti. Üstünü giyindi ve yatağa oturdu. Düşünmeye başladı. Onun haklı olduğunu biliyordu. Ama yine de içindeki bu büyük anne özlemi ve her ne kadar onu bıraktığı için duyduğu kin, ona olan sevgisini ve özlemini geçemezdi. Bu ufak çocuk, bizim tarih kitaplarımızda geçen o vahşi, acımasız ve ruhsuz olan adam, Üçüncü Reich'ti.

  Kendisi hiçbir zaman tam adıyla seslenilmesini sevmezdi. Sadece "Reich" demelerini tercih ederdi. Kısa ve sade.

  Yatağından kalktı ve yemek salonuna gitti. Babasının hemen sağ yanına oturdu. Yemeklerini yiyordu. Her zamanki gibi erken ve az yiyerek kalktı sofradan. Babası onun bu durumuna üzülüyordu. Bunu hak etmemişti.

  Mükemmel bir hayatı vardı. İyi bir arkadaş çevresi  o̶n̶l̶a̶r̶ ̶a̶r̶k̶a̶d̶a̶ş̶ı̶n̶ ̶d̶e̶ğ̶i̶l̶, onu seven bir kraliyet ailesi, babası ve evi vardı. En sevdiği ördeği ve en yakın ikinci dostu olan Bay Addy. Mutluydu, bunlardan memnundu ve asla isyan etmedi. Sadece, annesini istiyordu. Anne özlemi gün geçtikçe azalsa da hâlâ içinde onu görebileceğine dair bir umut ışığı vardı.

  O zamanlar kimsenin birbiri ile bir sorunu yoktu. Ufak tefek sorunlar hariç herkes iyiydi. Alman hükümeti ve Fransız hükümeti arasında sorunlar vardı. Ama bu, Reich'in Fransa ile olan dostluğunu bozmuyordu. Ondan Fransızca öğreniyordu. Akıcı konuşamasa da gayet iyi anlayıp yazabiliyordu. Birleşik Krallık namı diğer İngiltere, ona İngilizce öğretmekle kalmayıp, saray kuralları ve adetleri hakkında bilgiler de veriyordu. Her şey iyi bir şekilde ilerliyor, ama bazen sorunlar çıkıyordu.

  Yemeğini yedikten sonra tekrar bahçeye çıktı. Pek saraydan çıkmazdı. Bazen her çocuk gibi kaçardı. Ama cezası tabii ki ağır olurdu. Bu da o günlerden biriydi. Duvarın yanına gitti. Uzunca baktı duvara. Birkaç adım geriye gitti, ağaca tutundu. Yavaşça ve dikkatlice tırmanıyordu. Bahçedeki çimenleri budamaya gelen amca yakında burada olurdu. Bu yüzden hızlı olmalıydı.

  Ağaçtan duvara atladı ve oturdu. Ayaklarını aşağı sarkıttı. Dışarıdaki insanları izliyordu. Anneleri ile gezen çocukları görüyordu. Ailece mutlu olanları. Parkta koşan çocukları. Özgür olanları. Kıskanmıştı. Anneleri ile oynayan çocukları kıskanmıştı. Babaları ile oynayan çocukları kıskanmıştı. Kendi babası ile asla böyle oyunlar oynamamıştı. Sadece bahçeci amca ile boş vakitlerinde oynardı. Babası meşgul bir adamdı. Ondan korkardı bazen. Hiç başını okşamamıştı. Hiç bağrına basmamış, seni seviyorum dememişti. Onunla top oynamamış, parka gitmemişti. Babası varken baba hasreti çekiyordu.

  Bazen garipsiyordu kendini. Onlardan farklıydı. Diğerleri beyaz tenliydi. O ise kırmızının bir tonuydu. Ve arkasından gelen o ses ile titredi.

"Reich!" diyerek bağırdı babası. Telaşla aşağı inmeye çalışırken yere düştü. Babası yanına gelip kolundan tuttu. Bir süre kavga eden ikili sonunda susmuştu. Reich'i odasına yolladı ve işinin başına geri geçti.

  Ördeği kucağında, camın kenarında oturan çocuk, hafta sonunun bitmesini iple çekiyordu. Bay Addy'i yere bıraktı ve izlemeye başladı. 

  Birkaç saat sonra odasına babası geldi. Yanına oturdu. Ona baktı. "Neden yaptın bunu?" sesinde öfke yoktu. "Neyi? Duvar konusu mu?" "Evet, o konu." "Sadece, anneleri ile eğlenen çocukları izlemek istedim. Benim de annem yanımda olsaydı ben de onunla beraber eğlenebilirdim." bunu söylerken biraz tereddüt etmişti.

  Babası bir süre sustu. Etrafa bakıyordu. Sanki bir şey saklıyormuş gibiydi. "Annem nasıl biriydi baba?" "Annen... O çok şefkatli ve merhametli biriydi. Tatlı ve nazik. Ne zaman nerede nasıl davranacağını bilirdi. İyi bir savaşçıydı. Bu kadar." "Sadece bu kadar mı?" "Evet bugünlük yeter. Yat ve uyu." "Tamam..."

  Reich'i yatırdıktan sonra çıktı odadan. Yatakta uzanmış, annesini düşünüyordu. Onu hayal ediyordu. Ve sonra, yavaşça uyuyakaldı.

  Sabahın erken saatlerinde uyandı, Bay Addy'nin kafasını öptü. Onu uyandırmadan yavaşça kalktı. Aynanın karşına geçti ve sandalyesine oturdu. Tarağını aldı. Bembeyaz saçlarını taramaya başladı. Kendi kendine sordu "Acaba annem de benim gibi beyaz saçlı mıydı?". Üstünü çıkardı. Ufak, tüylü, simsiyah kanatlarına baktı. Onları yavaşça ve dikkatlice taramaya başladı. Babasının kanatları yoktu. Dedesine ait bir resim görmüştü. Hatırladığı kadarıyla onun da tıpkı kendisininki gibi kanatları vardı.

  Görkemli üniforması, parlak ve gür kanatları, keskin bakışlarıyla onun için tam bir idoldü dedesi. Prusya, adı buydu. Her zaman hikayelerini heyecanla dinlerdi babasından. Babası, Alman İmparatorluğu adını sonradan almıştı. Asıl adı İkinci Reich olan babası, dedesinin düşüşünden sonra tahta çıkmış ve adı şanına göre değişmişti. Reich, büyüdüğü zaman adının değişip değişmeyeceğini çok merak ediyordu. Aynı zamanda korkuyordu. Bu babasını kaybetmesi anlamına geliyordu. Ve o bunu istemezdi.

  Her zamanki saray kıyafetlerinden bir tane giydi. Kanatlarının belli olup olmadığına baktı. Kanatlarını herkesten gizliyordu. Bunu ona babası söylemişti. Sebebini hep merak etse de buna yanıt vermemişti. O da fazla üstelemek istemedi.

  Odasından çıktı. Aralık olan bir kapı gördü. Oraya yaklaştı, aralıktan baktı. Bu Weimar'dı. Kendisi üvey ablası oluyordu. Nedenini bilmiyordu ama babası onu evlat edinmişti. Bu yüzden kardeş olmuşlardı. Ama birbirlerinin yüzüne hiç bakmazlardı. Sadece yemek sofrasında ya da özel günlerde yan yana gelirlerdi. Yavaşça oradan ayrıldı ve yoluna devam etti. Yemek salonuna geldi, her zamanki gibi babasının sağ tarafına oturdu.

  Yemekten sonra odasına çekildi. Bay Addy'nin yanına uzandı. Ona sarıldı ve kucağına aldı. Camın kenarına geçti ve oturdu. Tekrar dışarıyı izlemeye başladı...



                                             ___________________________________________

Be careful who you trust,
the devil was once an angel

Siyah Ve BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin