Ertesi sabah beklediğimden daha sorunsuz başlamıştı, gazete rutinimi tamamlamış. Hyunjin'in sosyal medya hesaplarına dalmıştım, kafamda Hyunjin'den haber almak için kimlerle konuşmam gerektiğine dair iki kişiden oluşan ufak bir liste oluşmuştu. Yakın olduğu pek insan yoktu. Okulun dedikodu ve itiraf sayfalarında herkes onun için alkışlanmak dışında hiçbir şeyi düşünmeyen bir manyak olduğunu söylemişti. Doğruyu söylemek gerekirse ona biraz üzülmüştüm, Felix bile sadece onu yufka yürekliliğinden arıyordu. Yalnızlığı tıpkı bana benziyordu.
Daha oyalanmadan araştırmaya başlamalıydım. Listemdeki öncelik Kim Seungmin'deydi, anladığım kadarıyla Hyunjin'in eski sevgilisiydi. En azından Hyunjin'in nereye gittiği hakkında fikri olabilirdi. Ayrıca edindiğim bilgilere göre Seungmin Müzik bölümünde son sınıftı, bölümü de piyano olmalıydı. İnternette sürekli piyanoyla fotoğrafını paylaşmıştı. Hem son sınıf olması işimi oldukça kolaylaştırıyordu, bu yüzden alması gereken zorunlu proje dersleri vardı. Okulun sitesinde yaptığım kısa bir turla şu an olduğu sınıfı bulmuştum.
Adımlarım alışık olmadığım bu binanın içinde gezinirken etrafımdaki insanların Hyunjin hakkında konuştuğunu duyabiliyordum. Özellikle dans ve bale bölümündekilerde rakiplerinin ortadan kalkmasına sevinen ama sözcükleriyle üstünü örtmeye çalıştıkları bir tını vardı. Hakkında söyledikleri yapay üzüntü cümleleri, onsuzken okulun itibarındaki değişim ve bütün bu sahte insanlık melodileri kulaklarımı tırmalıyordu. Algılarımda ona karşı büyük bir seçicilik oluşmuştu. Müzik bölümünün olduğu kata geldiğimde dedikodular da azalmaya başlamıştı, müzik teorisi dersindeki Seungmin'i hemen sınıfının yanındaki kapıda bekliyordum.
Sınıf boşalmaya başladığında kalabalıktan sıyrılmaya çalışan çocuğa doğru seslendim.
"Hey, Kim Seungmin!"
Seungmin yanıma doğru yaklaşırken birkaç kişi dönüp bize bakmıştı, bu binada alışık oldukları biri değildim. Kısa sürede bana ulaşan Seungmin'in yüzünde durumu anlayamamış bir ifade vardı. Buna rağmen kibarlığını bozmadan bana selam vermişti, ona küçük bir kafa sallamasıyla karşılık vermiştim. Hafifçe gülümsedi "Ah, kabalığım için üzgünüm ama seni tanıyor muyum?" Onun kibarlığına karşılık verebilecek kadar nezaket sahibi değildim. "Hayır, pek sanmıyorum ben Jeongin." Devam ettim "Neden burada olduğum ve seni durdurduğumu daha fazla merak etmemen için direkt konuya giriyorum."
"Hwang Hyunjin nerede biliyor musun?"
Onun adını duyduktan sonra kaşları çatılmıştı bana memnuniyetsizce bakıp benim soru sorduğum tonda konuştu. "Umuyorum ki cehennemin dibinde?" Verdiği tepkiyle ağzım açık kalırken yanımdan hızla geçmişti, arkasından bakakalmıştım.
Onu daha fazla zorlamanın elime hiçbir şey geçirmeyeceğinin farkındaydım, dedikodu sayfalarının dediğine göre pek iyi şekilde ayrılmamışlardı. Ayrıca Seungmin'nin yakın arkadaşları itiraf hesaplarında Hyunjin'e gelen bütün gönderilere küfürlü yorumlarını göndermişlerdi. Anlamadığım hareketlerdi ama işimi kolaylaştırdıkları için onlara teşekkür borçluydum.
Listedeki ikinci ismi nasıl bulmam gerektiği hakkında pek fikrim yoktu. Sanat tarihinde asistanlık yapan Lee Minho'yu bulmalıydım. Onunla arasındaki ilişki tam olarak neydi bilmiyordum ama geçen sene attıkları fotoğraftan yola çıktığımda, Lee ailesinin akşam yemeğine bir Hwang olarak katılması aralarındaki ilişkinin öğretmen öğrenciden farklı olduğunu gösteriyordu.
Asistan olduğu için kendine ait bir odası yoktu, öğrenci öneri gruplarında yazdığına göre ofis saatlerinde hocanın yerine geçiyor olmalıydı. Okulun sitesinden saatleri ve yeri öğrendikten sonra rahatlamıştım. Bu fakültede bile değildim, gidip ansızın odasına dalmam ortalamama etki edecek değildi. Bu yüzden ona ulaşana kadar süremi gördüğüm insanlara Hyunjin hakkında sorular sorarak geçirebilirdim.
Kırk beş dakikalık sorgu sürecimin ardından Hyunjin'in tam bir kapalı olduğu kanısına varmıştım. Kimse onun hakkında başarıları dışında bir şey bilmiyordu. Onun gibi birinin aniden ortadan kaybolması da hiç normal gözükmüyordu. Artık tek umudum Lee Minho'ydu. Ofisine doğru yürüyerek randevusuz içeri dalmamın ne kadar mantıklı olacağını düşünüyordum ancak içimdeki meraklı taraf patavatsızlığını konuşturma konusunda oldukça iyiydi.
Kapıya geldiğimde içeride birinin olduğunu duymuştum. Onun çıkmasını beklemek için duvara yaslandığımda kulağıma dolan Hyunjin adı dikkat kesilmeme sebep olmuştu. Son günlerde yapmamam gerektiğini düşündüğüm çok şey yapmıştım. Şimdiyse bu hataların yanına bir yenisini eklemekten hiç çekinmediğimi rahatça söyleyebilirdim çünkü kendimi kulağımı duvara dayarken bulmuştum. Söylenenleri tam olarak çözemesem de Hyunjin'in gittiği yeri bildiklerinden emin olmuştum.
İçeride iki kişi vardı ve onun ne zaman döneceği hakkında tartışıyorlardı. Bu Lee Minho'nun bir öğrencisiyle yapacağı türden muhabbete benzemiyordu çünkü karşı taraf bu durumun Hyunjin'in kariyerine olacak etkilerini kendi deneyimlerinden örnekleyerek anlatıyordu. Ayrıca aralarında saygı eki kullanmıyorlardı, Lee Minho tanımadığım adama "Chris" diye sesleniyordu.
İçerideki adım sesleri kapıya doğru yaklaştığında duvardan uzaklaşıp ofise doğru yürüyor numarası yapmaya başlamıştım. Hyunjin'in nerede olduğunu onlara sorarsam yanıtsız kalacaktım, kıdemlilerimle konuşmak konusunda başarılı sayılmazdım da. Bu yüzden Felix'i aramaya karar verdim. Onu aramam mantıklı gözükmese de o ve adı Chris olan asistan hakkında yazılmış dedikodular işime yarayabilirdi.
Kısa bir telefon görüşmesinden sonra Felix'in bana güveniyor olduğunu bilmek içimi rahatlatmıştı, uzun süredir kimsenin bana notlarım dışında güvendiğini hissetmemiştim. Ayrıca Chris'le arasındakilerden dolayı onu yargılamamış olmam onu şaşırtmıştı, akademik başarısını romantik ilişkilerine bağlayan insanlardan olmamam, ihtiyacı olan önyargısızlıktı. Bir de Felix midemi bulandıran tipten bir aşıktı; inanılmaz sevimliydi ama ona Chris'ten bahsettiğimde kullandığı ses tonu, şeker çocukluğun yanında istediğini alcak kadar hırçın olduğunu ele veriyordu. Felix'i ve dolaylı yollardan da olsa Chris'i kullanıyor olmak içime sinmese de artık peşini bırakamayacağım bir yoldaydım.
Aradan geçen birkaç saatin ardından telefonuma gelen mesajlarla Felix'in beni tam anlamıyla kurtardığını anlamıştım, ona borçluydum. Chris'le geçirdiği birkaç saatlik randevunun sonunda Hyunjin hakkında bildiklerini öğrenmeyi başarmıştı. Üstelik tam adresi bulmak için Chris'i Minho ile konuşmaya ikna etmiş, ona Hyunjin'in iyi hissetmesini sağlamanın en iyi yolunun sevdiği tatlıyı ısmarlamak olduğunu söyletmişti. Chris, Minho'dan bunu Felix'in yapmak istediğini söyleyerek adresi almayı başarmıştı. Sonuçta yaşıtı bir arkadaşının yapacağı bu jest daha sürprizli ve mutluluk verici olurdu. Felix'in sevimli görüntüsü altında yapabilecekleri beni korkutsa da arkadaşlık hissini onunla tadabildiğim için şanslı olduğumun farkındaydım.
Şimdi elimde Hyunjin'nin ev adresi ve yarın için bir otobüs bileti vardı.
Doğduğum şehre geri dönüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yellow pages|| hyunin
FanficMayıs yıldızlarının altında, inanmadığım bir kartın yazgısında kendimi ve kayıp bir balerini tanıdım. #skzinthefest [edgar degas- the star]