B.4

61 4 1
                                    

Bu şekilde birinci dönemin sonu gelmişti. Karnesi iyiydi, teşekkür belgesi almıştı.

Ara tatilde İstanbul'a ailesinin yanına gitti. Onları çok özlemişti. Bu onun, ailesinden ilk ayrılışıydı. Her şeye rağmen gurbet zordu. Ne olursa olsun anne baba özleniyordu. Aile bir güven, bir huzur kaynağıdır. Tabii ki onlarda Ceren'i özlemişti. Ailesine kavuştuğu gün çok mutlu olmuş, sevincinden ne yapacağını şaşırmıştı.

 Babası gündüz işte olduğundan, annesiyle daha çok vakit geçiriyordu. Genelde   annesine yardım ederek vakit geçiriyordu.  Çoğu zaman da ortaokulda beraber okudukları arkadaşları ile buluşuyor, onlarla hoşça vakit geçiriyorlardı. Bazen geç saatlere kadar eve gelmiyordu. Eve geldiği zaman odasına kapanıyordu. Bu annesi Ayla hanımın çok dikkatini çekiyordu. "Bu kız eskiden böyle değildi, çocuklar büyüdükçe değişmeye başlıyorlar" diye düşünüyordu.

Ayla hanım, köyde doğmuş büyümüş bir kadındı. Köy kültürüyle yetişmişti. İbrahim beyle evlendikten kısa bir süre sonra da İstanbul'a gelip yerleşmişlerdi. Burada ki hayatı görünce çok imrenmişti. Şehir hayatının şaşalı dış görüntüsü hoşuna gitmişti. İnsanların giyim tarzları, yaşantıları, sosyal ilişkileri çok farklı gelmişti ona.  Onun için Ceren'e hiç müdahale etmemiş, onlar gibi yaşasın istemişti. Adeta "ben yaşayamadım, bari o yaşasın" diyordu. Ama imrendiği bu hayat tehlikelerle doluydu. Birileri yaşıyordu burada ama bu Ayla Hanım gibiler değildi. Bunun farkında değildi. Anadolu köylüsünün saf, temiz bakış açısıyla olayları değerlendiriyor, herkesin kendisi gibi iyi niyetli olduğunu düşünüyordu. Bu noktada İbrahim beyle pek anlaşamıyorlardı.

İbrahim Bey çocuk yetiştirme ve çevre konusunda Ayla Hanım gibi düşünmüyordu. O yaptığı iş gereği dış dünyayı daha iyi tanıyordu. Arka sokakları çok iyi biliyordu. Buralarda hayat, Afrika ormanlarından daha tehlikeliydi. Bir sürü evsiz barksız insan vardı ve bunların çoğu uyuşturucu kullanıyordu. Her türlü kapkaççılık, hırsızlık, uyuşturucu ticareti kol geziyordu. Kendileri gibi evsiz barksız çoğu daha küçük yaşta olan kızları bir yere kapatıyor, tecavüz ediyor, satıyorlardı. Yaptığı iş gereği sabah erkenden parklara caddelere çıkar, temizlik yaparlardı. Aşağı yukarı her sabah karşılaştığı manzara hep aynıydı. Banklarda uyuyanlar, üstleri başları perişan bir köşede sızmış olanlar, köprü altlarında yatanlar, eski harabe evleri mesken tutanlar ve inşaat köşelerinde kendilerine yer bulmaya çalışanlar... Bali çekenler, kuru bir ekmeğe sımsıkı sarılmış karnını doyurmaya çalışanlar..

Tek başına gezen bir kıza sarkıntılık etmek ve ahlaksızca hareketlerde bulunmak sıradan şeylerdi. Bir otobüste, durakta ya da parkta bir birine sarılmış öpüşen insanlar görmek normal şeylerdi!   Bunlar kişisel özgürlüklere girdiği için!  taraflardan biri şikayet etmediği sürece kimse bir şey yapamıyordu. Oysa bütün bunlar çocuklara kötü örnek oluşturuyor, toplum ahlakını bozuyordu. Müdahale etmeye kalkanlar geri kafalılıkla suçlanıyordu. Medeniyet ölçüsünün ahlaksızlık olduğu bir toplumdan başka ne beklenebilirdi ki. İnsanlarımız da çok vurdumduymaz olmuştu. Ya da herkes çekiniyor, başına bir iş almak istemiyordu. Trafikte magandalar cirit atıyordu, polise zabıtaya söylediğinde önlerinde yaşanan olayları görmezden geliyor, şikayetiniz varsa alalım diyorlardı. Bir zamanlar uğruna canların verildiği değerlerin ayaklar altında çiğnenmesinin Anadolu köylüsünün anlaması mümkün değildir.

Bir keresinde kendisi de böyle bir olay yaşamış, az daha başını belaya sokuyordu. O zaman köyden yeni gelmişlerdi. Bir akşam üzeriydi.  25-30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiği bir kişi bankta oturuyordu. Biraz sonra yanına kendisinden epeyce küçük yaşta olduğu anlaşılan bir kız geldi. Lise çağında bir kız olduğu belliydi, muhtemelen okuldan yeni çıkmıştı. Çantası omzunda, okul kıyafeti üzerindeydi. Eteğini çekebildiği kadar yukarıya doğru çekmiş, televizyon dizilerinden ya da bir diskotekten çıkmış görüntüsü veriyordu. Bu sırada O da kendi sorumlu olduğu bölgeyi temizlemekle meşguldü. Kızla adam birbirlerine yakın oturmuş el ele muhabbet etmeye başlamışlardı. Bir süre sonra kızla adam arasında bir tartışma başlamıştı. Kız

-"İstediğini elde ettin, şimdi böyle yapıyorsun. Bırak beni ben evime gitmek istiyorum" diyor, adam kolundan sıkıca tutmuş, çekiyor,

-"Hiçbir yere gidemezsin" diyordu.

Etrafta da bir sürü insan vardı ama kimse oralı bile olmuyordu. Çok garibine gitmişti. Bilmiyordu ki buralarda bu tür olaylar sıradan şeylerdi. Bir süre sonra da dayanamamış,

-"Kızı rahat bıraksana lan, yoksa polis çağıracağım" demişti. Bunun üzerine adam,

-"Çöpçü sen işine bak, yoksa senin bacağını kırarım" deyip üzerine yürümüştü.

Kavga etseler adam kendini dövebilirdi o nedenle daha fazla üstelemeden işine devam etmişti. Ama kız bu kargaşadan yararlanarak oradan uzaklaşmıştı. Kim bilir adam bu kızı ne diye kandırmıştı veya bu saf kız bu adamda ne bulmuştu da oraya gelmişti? Belki adamın yanına uyuşturucu almaya gelmişti ya da sevgiliydiler.  Bunları bilemezdi tabi ama adamın niyetinin kötü olduğu, kızından bu durumdan kurtulmak istediği belliydi. İşin ilginç tarafı bu kızı buraya kimse zorla getirmemişti. Bu şekilde olanlar çoktu. 

Kendi çocuklarının da böyle olmaması için elinden geleni yapıyordu. O nedenle Ayla hanıma bazen kızıyordu bu kızı fazla şımartıyorsun diye. Aralarında tartışma bile çıkıyordu ama sürekli çocuklarının başında da olamazdı ya. Burada annelere çok iş düşüyordu. Birçok anne çocuk yetiştirme bilincinden çok uzaktı. Çoğu, annelik duygusu içinde hareket ediyor, çocuklarına kıyamıyordu. Uyanık çocuklar da annelerdeki bu zaafı iyi değerlendiriyor, her istediklerini onlara yaptırıyordu. Oysa sınırsız sevgi ve merhamet çocuğa iyilik değildir. Onu azdırır, sorumsuzlaştırır. Çocukla arkadaş gibi olmalı, iyi diyalog kurmalı ama kontrol annede olmalı. Dur denmesi gerektiği yerde dur diyebilmeli. Çünkü yetişkin bir insan daha çok hayat tecrübesine sahiptir, bu ağırlığı çocuk üzerinde hissettirmelidir. Yoksa iyi diyalog, geyik muhabbeti yapmak değildir. Bazı anneler de; " ben yaşayamadım, kızım yaşasın. Kızım arkadaşlarından aşağı kalmasın, herkes yapıyor ne olmuş" ucuzculuğu içerisinde oluyor, canı gibi sevdiği kuzusunu adeta kendi elleriyle kurtlara servis ediyordu.

İbrahim Bey eşini tanıyordu. Çok iyi niyetli biriydi ama tehlikenin farkında değildi. Kendisi evde olmadığı zaman Ceren onu çok kolay ikna ediyor ve istediğini yaptırıyordu. Ceren'in dedesinin yanında kalmasına bundan dolayı birazda sevinmişti. Ama yine de güvenemiyordu. Ceren, çok sosyal bir kızdı. İstanbul'daki hareketliliği her yerde yaşamak isteyebilirdi. Eğer bunu isterse kimse de ona engel olamazdı, kızının çok zeki ve çok uyanık olduğunu biliyordu. O nedenle sık sık uyarıyor, bazen de tehdit ediyordu.

Bu nedenle Ceren, babasından çok çekiniyor, genel olarak onunla zıtlaşmamaya çalışıyordu. Zaten dedesinin yanında kalmak istemesi de bundandı. Çok fazla karışanım, görüşenim olmaz diye düşünmüştü. Kendisini bekleyen tehlikelerin farkında olmadan sürekli macera arayan bir kızdı.  Ancak, birinci dönem itibariyle istediklerini tam olarak yapabilmiş değildi.

Hafta içi her gün okul servisi ile okula gidip geliyordu. Hafta sonları kısmen daha rahattı. Okulda kurs vardı, kursa gidiyorum diye ilçeye geliyordu ama çoğu zaman da kurslara hiç katılmıyordu. Kurslar dersler gibi ciddiye alınmıyordu. O da bunu değerlendiriyor, ilçedeki eğlence mekanlarına takılıyordu. Ama burası küçük bir ilçeydi. Buradaki yerler onu kesmiyordu ve her zaman okul müdürü tarafından yakalanabilme ihtimali vardı. Bu nedenle ikinci dönem bir şekilde köyden kurtulmalıydı. Bunun planlarını yapmaya başladı. Tatildeyken bu planını annesine açtı;

-"Anne ben ikinci dönem ilçedeki yurtta kalmak istiyorum"

-"Neden kızım"

-"Her gün servisle köye gidip gelmek yorucu oluyor, derslerime çok fazla çalışamıyorum. Öğretmenlerimiz, bu yıl çok önemli diyorlar, benim daha çok ders çalışmam lazım"

-" Deden darılır ama sana, yanlarında kalmanı çok istemişti. Hem deden istemeseydi baban zaten izin vermezdi sana"

-"Hafta sonları bazen giderim onların yanına"

-"Valla kızım ben bir şey diyemem, akşam baban geldiğinde konuşalım. O, ne derse o"

Ceren, ikinci dönem yurtta kalmayı planlamıştı. Ders çalışma işi bahaneydi. Yurtta kalırsa hafta sonları daha serbest olurdu. Daha başka planları da vardı. Önce şu yurt işini halletmeliydi. Ondan sonrası kolaydı. Babasını ikana etmek zordu. Ama bir şekilde halletmeliydi. Halledemezse köyde kalmanın bir anlamı yoktu, o zaman da bir yolunu bulup İstanbul'a geri dönmeliydi. Bu düşünceler içerisinde babasının işten dönmesini beklemeye başladı.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 11, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

CerenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin