KIRMIZI ELBİSE
Tüketim çağıydı elbet, hemen hemen herkes bir şeyler alıyor ve doymak da bilmiyorlardı nadir de olsa bazıları bu delice isteğe yabancıydı. Dışarıdan onları sessiz sakin bir şekilde gözlemekle yetiniyorlardı. Yaşının sorulmasından ve bu soruya cevap beklenildiği anlardan nefret eden ve sürekli tüketenleri gözlemleyen Pamina da bu az sayıdaki insanlardan biriydi. Pamina kendini sanata kaptırmıştı ve tamamen içseldi. Düşüncenin derinliklerinde kaybolur ve onu o yerden zavallı annesi bile kurtaramazdı. Eline bir obje geçirir ve onu başka bambaşka bir şeye dönüştürürdü.
Gastonya ise kendinden bir yaş büyük ablasının bu yönünü hiç anlamazdı, sevmediği bir işte ayakları şişene kadar çalışıyordu. Kendine göre oldukça yorucu ama patronlarına göre basit, kaybedilince yerine yeni elemanın kolayca dâhil olabileceği büyük patronları zengin eden bir alışveriş merkezinin kölesiydi o ama bunun farkında değildi. Belki de olmak istemiyordu. Düşüncenin derin denizlerinde neden kaybolsundu ki... Zaten bu yere bir şeyler alma hastalığından dolayı gönüllü girmemiş miydi? Üniversite filan adı verilen o uzun yolda liseyi bitirmişti. Pamina gibi Üniversiteye gidememişti. İçinde bu acı hiç geçmeyecekti çünkü evet gitmek istemişti. Sınav sonuçları açıklanınca aldığı düşük puan ona depresyon kapılarını açmış ve ablasını hep biraz kıskanmıştı.
Zaman derler, geçer ya böyle geçiyordu işte kendince... Aile toplanmıştı yine. Bu toplanmanın nedeni Pamina ve Gastonya'nın teyzelerinin kocasının kalbinin hastalanmasıydı. Onlar şehre uzak oturuyorlardı ve üzerinde kırmızı harflerle yazılan rakam ve yazıların olduğu beyaz bir taşıt bu hastaneye getirmişti. Gidilecek ve haber verilecek kişi de kardeşinin o masum hane eviydi elbet.
Eşi hastalanan teyzelerinin hemen hemen kendi yaşıtı olan kızıyla bir kuzen olmaktan ziyade kardeş gibiydiler. Anladıkları dil aynıydı, konuştukları da... Yüreklerindeki sevda kuşlarını iyi beslemenin de ötesinde birbirlerine her şeyi anlatırlardı. Pamina'ya anlatılacak şey miydi bu sevda işleri hiç. Hem onlara göre o ne anlayacaktı ki, Onun yüreğinde beslediği herhangi bir kuş yoktu. Sanki buna emin gibiydiler. Pamina da buna pek aldırış etmezdi gerçi. Gastonya ve kendine tıpatıp benzeyen kuzeni, (kuzeni de Üniversitenin yazarlar bölümünü kazanmıştı en düşük puandı belki ama sonuç değişmiyordu gidecekti.) ellerinde sürekli devasa aynalarla geziyordu ve ilginç bir şekilde bu aynalardan yüzlerine her neye bakıyorlarsa çeşitli renklerde ışıklar geliyordu bazen de korkunç bir müzik eşlik ediyordu bu acımasız ışık sirkine.
Ablasına işe giderken basit bir nedenden dolayı şaşırtıcı bir eleştiride bulunmuştu. Sen demişti, çok basit düşünüyorsun, bunları söylerken mimiklerini o kadar tuhaf ve gerçekçi kullanmıştı ki söylediklerinin doğruluğuna kolayca inanılırdı ama gerçek bu değildi. Gerçek bunun tam tersiydi. Şüphesiz Gastonya bunu görmüyordu. Büyük aynayı eline aldı ve o aynadan çıkan uzun ipleri kulağına geçirdi ve gün boyu az bir paraya ayakta durup sahte gülüşlerle bir şeyler alma bağımlısı insanların arasına karıştı. Akşam kuzeni gelecekti, üvey babası hastalanmıştı.
Gökyüzü siyahı seçtiğinde; anneanne, dede, teyzekızı ve küçük oğlu hepsi Pamina ve Gastonya'nın annelerinin evinde toplanmıştı, kocası ise hastane de tedavi oluyordu. Hastane de kimsenin kalmasına izin verilmiyordu. Gastanyo ve ona gerçek kardeşinden daha çok kardeş gibi gelen kuzeni ile kendi odasına kapandılar. Ellerinde kocaman renkli karton poşetlerden vardı. Alınan yeni ürünler için heyecan doluydular ama onları mutlu eden şey sadece o ürüne kavuşana kadar olacaktı. Sadece o kısa hazza para veriyorlardı. Bunu bilemeyecek kadar kıt düşünüyorlardı. Tüm bu hastalığın ortasında bile kuzen ve kız kardeş, yeni aldıkları ürünleri üzerlerinde büyük bir açlık ile deniyordu. Mankenlere taş çıkartacak özgüvenleri ile üzerinde nasıl durduklarını ev ahalisine soruyorlar gözleri iyi bir cevabın açlığı ile kıvranıyordu. Onlara göre her şey yolundayken, Gastonya poşetlerde bir eksiklik olduğunu hissetti aldığı kırmızı elbise nereye de gitmişti öyle. Yoksa kıskanç ablası mı almıştı? Bu soruların sonu gözlerinden çıkan ve bir kaybın derin acısı niteliğinde yaşlar olmuştu. Tüm aile seferber olmuş, moral verilmiş gözlerden akan su kesilmişti. Alırken, mağazada denerken nasıl da küçük kalbi neşe ile çarpmıştı. Kuzeni onu anlayan gözlerle bakıyor ve yarın gideriz alırız diyordu.
Adına Yarın dedikleri gün gelmiş olacak ki, iki kız birbirlerinden hiç bir farkı olmayan iki kız, sadece alınca var olabileceklerini düşünen iki kız, mağazaya ulaşmıştı bile. İçeriye girmemişler ve mağazalar arası bir gezintiye çıkmak istemişlerdi. Teyze de anne de hastaneye gitmiş ve hava karanlığa gömülmüştü yine. Pamina da onlarlaydı. İki kız işlerini halletmek yerine gezinip durmuşlar ve zaman denen tuhaf şeyin geçtiğini anlamamışlardı. Gastanyo emindi elbisesini nasıl olsa alacaktı.
Ters giden bir şeyler mi vardı da lanet olası elbiseyi almak bu kadar zorlaşmıştı. Kasiyerler vermiyorlardı, neden böyle davrandıklarını anlamak ne de güçtü. Kuzenin ve Gastonya'nın aklına gelen fikir; Paminaydı. O bu işi halledebilirdi. Pamina hüzünlüydü. Annesine bir anlık öfkeyle kötü davranmış ve onunla barışma yolları arıyordu ama bir annenin kalbini bilirsiniz, her zaman narindir. Önce dedi, annemi arayalım o ikna eder dedi zeki kuzen. Ellerindeki büyük aynalar kulaklara yöneldi ve sevinildi. İkna etme işlemi artık büyük aynaların kulağa götürülmesi ile oluyormuş demek ki.
Ertesi gün, Pamina ve birbirine tıpatıp benzeyen iki kız(kardeş ve kuzen)mağazaya gittiler ama bir şeyler olmuş olmalı ki kasiyer buna inanmıyordu. Büyük bir kâğıda bakıp adına fiş deniyordu sanırım orada bir hata olduğunu söyleyip duruyordu. Pamina elbisenin fiyatını sordu almaya karar verdi, kız kardeşini artık tanıyamıyordu çünkü fenalık geçirmişti elbiseyi çok istemiş ve 30 ayın sonunda toplu aldığı parayı neredeyse bitirmişti. Bir 30 gün daha beklemek ölümcül olabilirdi. Pamina metal üzerinde ATM yazan bir yere uğradı, parasının yatmasını bekledi ama yatırılmamıştı onlarda gün boyu dolaştılar. Akşam vakti tüm yüzler gülüyordu. Sözleşmeye göre, elbise tekrar alınacak ve borç 30 gün sonunda Pamina'ya ödenecekti. Her iki taraf da memnundu. Tabi Pamina için bu memnuniyetin tanımı değildi içinde çeşitli kıyafetler olan bu yerleri hiç sevmez gerekeni gerektiği zamanda alır ve onu uzun zaman temiz bir şekilde kullanırdı.
Gün sonu akşam olmuştu. Büyük bir şehir değildi yaşadıkları ve akşamın başında bile ortalık aniden sessizleşebilirdi ama garip olansa hiç bu kadar sessizleşmediğiydi.2 kız ve Pamina mağazaya doğru ilerlerken, içinde tarif edemediği bir duygu vardı Pamina'nın kalbi duracakmış gibi oluyor ve bunu etrafın sessiz olmasına bağlıyordu.Ön camlarında kırıklar olan ve içinde kırmızı elbise bulunan o malum yer yara almışa benziyordu. İçeriye birileri girmiş ve ürünün yeri değiştirilmiş, talan edilmişti. Pamina gidip polise haber vermek istedi. Gastonya içeriye kuzeni ile girmişti bile gözü o kırmızı elbisenin üzerindeydi. Gözü artık kırmızı elbisenin üzerinde değil ama eli kırmızı o malum elbisenin üzerindeydi. Mağazadan çıkmak isteyen ayaklar tarifsiz bir korkunun esiri olmuş gibiydi. Sessizleşen yerler sanki daha da sessizleşmek ister gibi bomboş kalmıştı.
Nereden geldikleri ya da nereye gittikleri belirsiz olmayan insan formunda üç yaratık hızlıca, iki kız ve Pamina'nın üzerine doğru koşuyordu. En korkutucu olan ise kendini hemen belli ediyordu. Yüzünde kahverengi kartondan maske ve o maskenin üzerine de boya sürmüştü. İki kızın ve ona benzeyen diğer kızların yaptığı gibi ama daha da süslü bir boyamaydı bu. Elinde yemek yemek için kullanılan metal kaşıklara benzeyen bir silah vardı. Korkutucu silahı sol elini yüzüne doğru kaldırarak sallıyor, Pamina'ya bakarak –"Terbiyelerini ver bunların, bunların terbiyeleri yok "diyordu. Bu karton maskeli kadının yanında boydan boya siyah çarşaf giymiş iki insan kılığında kişi daha vardı, boyları kadından daha kısaydı ve ellerinde uzun kalın sopalardan vardı. Bu sopalar can almak ister gibi havada kükrüyordu. Gastonya ve kuzeni, Pamira'nın arkasına saklanmışlardı ve ne yapacaklarını bilemeyen elleri ve ayakları birbiri içine geçmiş, kaskatı duruyordu. Adına cesaret denilen histen Pamina'da da yoktu ama kimseyi kaybetmek istemiyordu. Onlardan koşarak uzaklaşmayı başardılar. Sessiz sokak hareketlenmiş polislerin mavi ışıklı arabaları, o arabalardan inmiş mavi şapkalı adamlar sokaklarda geziyorlardı. Pamina ve arkasında iki kız adamlara doğru hızlıca yürürken kulağına hiç de duymak istemeyeceği bir haber geldi. Annesine benzeyen bir kadını dövmüşler ve ağır yaralanmış, bu ağır haber beyaz üzerinde büyük harfler yazan araba geçerken söylenmişti. Sessizliği delen bir cümleydi, bilemezdi hiç sözlerin bu kadar acıtacağını beynini dondurabileceğini. Derin ama sessiz bir çığlık yükseldi kalbinde.
Uyandığında her şey yolundaydı. Derin bir nefes çekti. Çok sevdiği ama ona bunu söyleyemediği, hissettiremediği rüyasını annesine anlatacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI ELBİSE
Short Storyİki kız kardeş ve farklılıkları bağlamında tüketim kültürü.