giving me a million reasons

192 33 10
                                    

Gözyaşlarını siliyorsun minik ellerin ile, daha sonra hırkamı elin ile tutuyorsun ve üzerine sinmiş kokuma burnunu sürtüyorsun. Kıkırdadığını hissediyorum.

"Bunu bana verir misin?"

Sesindeki kırgınlık git gide büyüdüğünde parlak gülümsemeni göstermek için çabalıyorsun.

"Eğer sana bana ait bir şey verirsem beni geri bekleyeceksin. Üzgünüm."

Ayrılıyoruz, son defa olduğunu hissediyorum. 'Geri gelmeyecek misin?' sorusunu bekliyorum, beklediğimin aksine sessiz kalarak ellerin ile oynuyorsun. Bu sessizlikten rahatsız oluyorum ve sandalyenin yanına koyduğum çantayı alıyorum. Beni izliyorsun ve dudaklarını haraket ettiriyorsun.

"Hemen mi gideceksin?"

"Kendine iyi bak."

"Gösteriyi bırakmak için bana milyonlarca neden veriyorsun."

"Felix, kalmak istemiyorum dedikçe yalvarman sadece seni üzüyor. Lütfen, yalvarma ya, lütfen."

Dudaklarını, benimkilere bastıracağın zaman seni durduruyorum. Hayal kırıklığı ile doluyorsun, sana iyi gelmediğimi neden fark etmiyorsun?

"Yaklaşık bir milyon neden. Ve demek istediğin bir şey söylersen-"

"Bana iyi olacağını söyle."

"Bilmiyorum."

"Biliyorsun. Beni unutacaksın, biliyorum. Lütfen üzme artık kendini, kendine iyi bak."

Anksiyeten tutuyor, kalbinin sesini duyabiliyorum. Yapacak bir şeyim yok gibi hissediyorum, içten içe bunun doğru olduğunu biliyorum.

"Sen de. Sen de iyi bak, kendine."

Hırkamın cebindeki çiçeği çıkarıyorum. Cebimde olduğu için kırılmış biraz. Bana bakıyorsun, saçlarına çiçeği takıyorum. Kırgın gözlerin ile gülümsüyorsun, gülümsüyorum. Daha sonra çantamı sıkıca tutarak yanından ayrılmak için adım atıyorum.

Arkamı dönüyorum, gitmemişsin. Havalimanın koltuklarında oturarak verdiğim çiçeği kokluyorsun. Gülümsüyorum, sana baktığımı fark edince sen de gülümseyerek yavaşça elini kaldırıp, el sallamaya çalışıyorsun. Halsiz görünüyorsun. Mırıldanıyorsun, dediğin şeyi anlıyorum ve bu beni daha da hüzünlendiriyor.

"Peter, Wendy'i kaybetti."

-Felix

Yorgunluk ve bitkinlik ile merdivenleri çıkıyorum. Evinin kapısı açık, içerisi bembeyaz ve bomboş. Ağlamaya başlıyorum, elimi kalbime götürüyorum.

Sakinleştiğimi hissetiğim zaman kendi evimin kapısını açıyorum, kapıyı zorla kilitleyerek salona geçiyorum.

Boşluk hissi karşılıyor beni, koltuğa oturuyorum ve çiçeği kulağımın arkasına tekrar koyuyorum. Daha yeni ağlamayı kesmişken tekrardan ağlamaya başlıyorum. Gözlerim kapanmamak için zor dururken, ellerimi saçlarıma geçiriyorum. Gözlerime indiriyorum ve gözlerimi ovalıyorum, neden gitmek zorundaydın?

Salondan ayrılıyorum ve kendi odama gidiyorum. Pencerenin orada kendime ait olmadığımdan emin olduğum kutuyu görüyorum ve elime alıyorum. Yatağa oturuyorum ve açmaya başlıyorum.

"Chan'ın hırkası."

En sevdiğim hırkanı görüyorum, iki cebi olan bugün giydiğinin bir benzeri. Renklere dokununca birkaç gözyaşı dökülüyor hırkana.

"Eğer sana bana ait bir şey verirsem beni bekleyeceğini söylemiştin. Bana tekrardan geri mi döneceksin?"

million reasons, chanlix.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin