selam, anlık bir fikir ve hevesle yazmaya başladım bu mini fic'i bir nevi moduma göre şekillendi de diyebilirim umarım seversiniz, iyi okumalar diliyorum :)
ex:re-where the time went
uzunca karşısındaki tuvali inceliyordu jungkook, daha taze olan fırça darbelerinde göz gezdiriyor sanki bir kusur ararmışçasına dikkatle bakıyordu. Sanat jungkook için her zaman bir sığınak gibiydi onu hayatında yüzüstü bırakmamış tek şeydi. Saatlerce çizim yapar, gerçek hayattan kendini tamamen soyutlardı iyileşmek buydu jungkook için ve şu an kendine verebileceği en iyi şey konumundaydı.
kapının çalındığını duymasıyla birlikte fırçasını bırakıp merakla kapıya doğru ilerledi genç adam. Bu geç saatte birisini beklediği söylenemezdi evine doğru düzgün misafir bile almazken ansızın kapı çalınması onu az da olsa tedirgin etmemiş değildi. Kapının karşısına gelince meraklı bir yüzle yavaşça kapıyı açtı.
karşısında görmeyi beklediği kişi kesinlikle 1 ay önce ayrıldığı eski sevgilisi değildi.
"yoongi?"
şaşırmış bir ifadeyle karşısındaki adama doğru baktı hafif, zayıf düşmüş bedenini inceledi.
nasıl da özlemişti onu."beni içeri almayacak mısın?"
yoongi duygusuz sesiyle söylendi
"t-tabi gel pardon"
büyük olan ağır hareketlerle içeri girdi hafifçe kravatını gevşetti ve derince bir iç çekti.
jungkook'un 1 ay önce gördüğü sevgilisi degildi karşısındaki, gördüğü adam son derece yorgun bitmiş bi bedendi.
"yoongi, neden buradasın gecenin bu saatinde?"
yoongi jungkook'u görmezden gelerek ezbere bildigi evde mutfağa doğru ilerledi şu an güzel bir beyaz şarap gerçekten ihtiyacı olduğu tek şeydi ya da jungkook'u iliklerinde hissedene kadar öpmek fakat bunu kabul etmek, kendisine karşı bu konuda dürüst olmak onun için yeterince zordu.Eliyle koymuş gibi buldu şarapları hala aynı yerdeydi gittiğinden beri. Onun izleri silinmemişti, silemezdi jungkook istese bile. Ona olan sevgisi birkaç çiçek, belki birkaç gecelik sevişmelerden ibaret değildi yoongi ve jungkook'un aşkı bundan daha ileriye gidiyordu.Genç adam yoongi ile hayat bulurdu.Teninin tutkudan kavrulduğu zamanları hatırladı jungkook, gerçekten yoongi'yi iliklerine kadar hissettiği o anları.
"ev çok boştu, ben de sana geldim.Duygusal boşluğumu eski sevgilim doldurabilir belki diye düşündüm, iyi yapmış mıyım?"
konuştuktan sonra ironik bir gülüş saldı ortaya yoongi
"yoongi, ne diyorsun tanrı aşkına yine saçmalıyorsun."
yoongi iki kadeh çıkarıp jungkook ve kendisinin önüne koydu yavaş hareketlerle keskin kokulu şarabı bardaklara doldurdu.Genç olan boyası kurumamış elleriyle bardağı masadan aldı ve içmeye başladı alkolün keskin kokusu ve tadı onu az da olsa kendine getirdi. Şu an kızgın olmalıydım diye düşünüyordu içinden. yoongi'nin ona verdigi zararın haddi hesabı yoktu, birbirlerine verdikleri zararın haddi hesabı yoktu. Dürüst olmak gerekirse hiçkimse suçsuz değildi bu karmaşada fakat ikisi de zararları göremeyecek kadar, aklı başında bir yetişkin gibi davranamayacak kadar hasret kalmışlardı birbirlerine. Aşk nasıl da kör ederdi insanı.
"özledim seni"
derin sessizliği acı iki kelimeyle doldurdu jungkook, yoongi bir süre bekledi bir şeyleri kafasında tartmaya çalışır gibiydi sanki"ben de seni."
"sana hala kızgınım"
"biliyorum"
"senden nefret edemiyorum"
"biliyorum"
"canımı yakıyorsun"
"biliyorum"
"bozuk plak gibi habire aynı kelimeyi tekrarlamayı kes yoongi sinirlerimi bozuyorsun."
sert sesiyle söylendi jungkook
yoongi tekrardan derince bir iç çekti
"üzgünüm" zayıf bir sesle konuştu yoongi.
morarmış göz altları, kurumuş dudakları ne durumda olduğunu gözler önüne seriyordu aslında.