O sürtük her kimse beni uyutmadı, birazdan restoranda görüşeceğiz. Onun peşini bırakmayacağım, biraz zorlansın. Her neyse, gidip hazırlanacağım.
...
Dolabımın başına dikildim, en sevdiğim siyah takım elbisemi giydim. Uzun, sallantılı küpemi taktım. Zincirli kolyemi de taktım ve ağır ama hoş bir kokusu olan parfümümü sıktım. Evimden çıkıp arabama bindim. Şu salak en uzak restoranı seçmiş, 2 saatlik yolum var. Her neyse yola çıkacağım, orada görüşürüz.
*2 saat sonra*
Ah, yol uzundu ama kendimle vakit geçirmeyi seviyorum. Egoist falan değilim, yakışıklıyım, karizmatiğim ve sexy'im. Bu yüzden insanlar peşimi bırakmasa da, aşka inanmıyorum. Derin bir nefes alıp restorana girdim. Omuz silktim ve saçlarımı ellerimle karıştırdım. O sırada önümdeki masada oturan kişi ayağa kalktı, eliyle masayı gösterdi. Bu benim gibi tanınmışlardan Seok-Jin'di. Masaya oturdum, ve uykumu alamadığım için uykulu ve çekici sesimle konuştum.
-"Ne var Seok-Jin?"
-"Çalışanlarımı yaraladın, manevi zarar gördüm. Peşini kolay kolay bırakacağımı mı sanıyorsun Gguk?"
-"Bırak, ya da bırakma. Umurumda değil."
-"Hep umursamaz davranan bir sürtüksün."
-"Hmm, doğru tahmin. Öyleyim, senin kadar olmasam da."
-"Komiksin."
-"Seok-Jin beni sadece bunu söylemek için mi çağırdın?"
-"Daha başlamadık Gguk, daha başlamadık..."
Seok-Jin bunu söyledikten sonra ayağa kalkıp yakama yapıştı. Beni aklınca böyle cezalandıracaktı.
-"Bu adamlarıma zarar verdiğin için." diyerek yumruk atmaya çalıştı, ama elini yakaladım.
-"Ağır ol, yüzüme dokunamazsın. Bu yüz senden pahalı aptal!"
-"Öyle mi? Egoist pislik seni." dedi ve tekrar yumruk atmaya çalıştı. Bu sefer elini ben tutmamıştım, yan masadan birisiydi. Onun yüzüne baktım, Seok-Jin'in elini tutan eli... Gözleri ile bana bakıyordu, o etkileyici bakışları... Dudaklarını hafifçe araladı ve Seok-Jin'e fısıldadı:
-"Siktir git, onu bırak."
Bu da kimdi? Kim olduğuna dair bir fikrim olmasa da, o çok... Çok çekiciydi. Kendime gelmeliydim, adını bile bilmiyordum adamın. Bu neyin etkilenmesiydi şimdi? Ama o adam her kimse, içimde bir şeyler hissettirdi. Ne tür hisler olduğunu bilmiyorum... Sanırım gidip tanışacağım, o aptalda bir şeyler gördüm.
...
Yanına gidip konuşmak istiyorum, ama yapamayacağım gibi de. Önce gidip kendime çeki-düzen mi versem? Saçmalama Kook, sen her halinle mükemmelsin. Yanına gidip konuşacağım ve bir şekilde numarasını isteyeceğim. Benimle konuşur mu ki? Neden konuşmasın? Tanınmış, zengin ve çekiciyim. Şu çocukla tanışacağım ama önce ona yardım edip Seok-Jin'den kurtulmam gerek.
-"Sen ellerini tut." diyerek seslendim ona.
-"Yüzüme dokunmaya çalışman hataydı, Bay Aptal." dedim ve Seok-Jin'in karnına tekmeyi bastım.
-"Beni küçük düşürebileceğini sanmana gelirsek, çok komiksin." diyerek yalandan bir kahkaha ile Seok-Jin'in yüzüne yumruğu geçirdim.
-"Bu burada bitmedi Bay Kook ve Bay Tae. Sonra görüşeceğiz." dedi Seok-Jin. Onun adı Tae miydi? Adı, kendine o kadar yakışıyor ki...
-"Seok-Jin biraz bulaşıktır, seni daha sonra rahatsız edecek." dedi, Tae.
-"Sorun değil, yıllardır benimle uğraşıyor, Bay Tae. Tae değil mi?"
-"Doğru. Kim Taehyung, ya siz?"
-"Jeon Jungkook."
-"Uykulusunuz sanırım biraz, sesinizden anladım. Bu haliniz, çok çekici."
-"Biliyorum."
-"Pek konuşmak istemiyorsunuz, telefonunuzu verin. Numaramı kaydedeceğim, Bay Kook."
Konuşmak istemediğimi sandı... Sadece kelimeler yetmiyordu, söyleyecek şeyim yoktu. Ceketimin iç cebinden telefonumu çıkarıp uzattım.
-"Al."
-"Kaydettim, doğruluğunu kontrol etmek için daha sonra mesaj atarsınız. Ben gideyim, size iyi eğlenceler."
-"Hey bekle! Burada daha fazla kalmayacağım. Sizinle daha detaylı tanışmak isterim, evime gidelim."
-"Teklif için teşekkürler, ama geç oldu. Eve gitmeliyim."
-"Gece bende uyursun, sabah beraber yola çıkarız."
-"Peki, öyle olsun, Kook."
Bunu cidden teklif etmiş miydim? Etmişim ki, Tae arabama bindi. Saçlarını karıştırdı ve arkasına yaslandı.
-"Biraz dinleneceğim, uyuyakalırsam yol bitince uyandır."
-"Uyu, sorun değil Tae."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love, Death, War.
FanfictionŞehrin en tanınmış dört mafyasının savaşta doğan aşkı neleri kaybettirebilir?