cırcır böcekleri

38 3 0
                                    

-

Ayakkabımın içine kaçmış kumların sebep olduğu rahatsız edici his yüzünden feryat etmek istesem de ağzımı açıp tek kelime etmedim. Cırcır böcekleri dışında herkesin uyuduğu o gecede, biz de cırcır böceklerine eşlik ediyorduk.

"Kıpırdama Jisung, salıncak koptu kopacak zaten."

"Ama ayaklarım..."

Cümlemi tamamlamadan tekrar ayakkabılarıma baktım. Minho'ya terlemiş parmak aralarıma kaçan kumun canımı sıktığını söylersem beni bu çocuk parkına gömmesi çok muhtemeldi, zira beni evden aldığında çorap giymem için başıma bir silah dayamadığı kalmıştı ama ben onu dinlememiştim.

"Kum kaçtı değil mi? Biliyorum ben malımı."

Gözlerini devirdiğini yanıp sönerek etrafı korku filmlerindeki gibi germek yerine, sinirimi bozmaktan öteye geçemeyen sokak lambası sayesinde rahatça görebiliyordum.

"Bu salıncaklar neden yenilenmiyor ki? Ben küçükken bunlarda iki ters takla atardım. Pinti belediye başkanı minik yavrucukları geleceğin jimnastik artistleri olmaktan alıkoyuyor resmen!"

"Neden hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun Jisung?"

İşte yine başlıyorduk... kaç defa geçmiştik aynı yoldan, kaç defa yaralanmıştık aynı darbeden sayamıyordum artık.

"Sorun yok Minho, iyiyim ben."

Sallanmayı bırakıp bana baktığında, gözlerinde gördüğüm şeyi adlandıramıyordum her zaman olduğu gibi. Ben onu asla çözemiyordum, asla dokunamıyordum duvarlarına.

Yanlış, diye düşündüm kendi kendime. Ben o duvarlara dokunuyordum, hem de her lanet gün. Ben o duvarları yıkmayı ruhumu satacak kadar çok istiyordum. Ruhumu en aciz duyguya satmış şimdi ise cezasını çekiyordum.

"İyi misin gerçekten Jisung? Saklama benden, nefret ettiğini açıkça söyle."

Bu sefer sallanmayı bırakan ben olmuştum. Dayanamıyordum artık buna, bu kadar kör olmasına veya körmüş gibi davranmasına.

"Yeter artık, bunu bana yapma!"

Sesim cırcır böceklerinin gürültüsünü bastırıyor, gözyaşlarım çenemden akıp çakıl taşları ile dolu kumlara düşüyordu. Minho'nun tek yaptığı ise her zaman olduğu gibi ifadesiz bir biçimde bana bakmaktı.

"Kör müsün yoksa sadece canımı yakmak hoşuna mı gidiyor bilmiyorum, ama bunu yapma artık! Bana her şeyi söyle, seni bunalttığımı söyle, fazla davranışlarımdan bıktığını söyle ama senden nefret ettiğimi söyleme tamam mı?"

Burnum nefes alamayacağım kadar tıkanmış, ağzımdan hızlı nefes alıyor arada hıçkırdığım için nefesim kesiliyordu. Yine ben ağlıyordum. Minho için ağlıyor, her gözyaşım ile ona daha da bağlanıyordum. Kendimi bu dünyadaki en büyük ezik gibi hissediyor, bir yandan da neden bir mazoşist gibi bana acı veren bu adama daha da aşık olduğumu düşünüyordum.

"Lanet olası anla artık şunu, bu hayatta senden nefret edemeyecek tek kişi benim!"

Salıncaktan kalkıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Gözlerinin en derinlerine bakıyor, beni anlamasını umuyordum.

"Ben seni kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum Lee Minho. Ben seni her şeyden, herkesten özel seviyorum."

O'ndan bile daha çok seviyorum demek istedim. Sen, ona verdiğin sevginin ve ilginin zerresini bile bana vermediğin halde ben seni onun asla sevemeyeceği kadar çok seviyorum demek istedim. Diyemedim, yine kaybetmekten korktuğum için boğazıma düğümlendi sözlerim. Öyle çok korkuyordum ki, öyle acizdim ki onsuz nefes alamayacağımı biliyordum.

Bir adam gelmişti üç ay önce ve tüm dengemi altüst etmişti.

Sağ elini yanağımda hissettiğimde ağzımdan küçük bir hıçkırık daha kaçtı.

"Bunu hak etmiyorum Jisung. Ben seni hak etmiyorum, sevgini hak etmiyorum. 3 ay oldu tanışalı ve ben seni mahvettim"

Gözlerindeki şey bu sefer okunabiliyordu. Pişmanlık, burukluk ve hüzün. O an sanki bütün negatif duygular gözlerinde toplanmıştı.

"Hayatıma girdiğin için minnettarım, benimle burada olduğun için minnettarım Minho. Sen bana ne yaparsan yap ben sana gelmekten vazgeçmem ki. Kalbimi de söksen, duygularımı yıkıp viran da etsen ben yine sana gelirim ki."

Elini çekip hayal kırıklığı ile başını salladığında az önce parmaklarının sıcaklığını hisseden tenim muhteşem soğuğa rağmen kavruluyordu.

"Kendin söyledin. Duyguların sayemde artık bir virane. Sana iyi gelmiyorum, seni üzüyorum, seni yaralıyorum."

"Öyle demek istemedim! Sen beni asla üzmüyorsun Minho, sen benim güne başlama sebebimsin. Sen benim ertesi güne uyanmak için uyuma sebebimsin."

Evet diyemiyordum. Evet lanet olası beni öyle üzüyorsun ki bazen nefes almak zorlaşıyor diyemiyordum. Beni bir gün göklere çıkartıp ertesi günü yerlere vurduğun her an vücudumdaki tüm kemikler kırılıp ruhuma saplanıyor diyemiyordum. Öyle yoruldum ki yaşayan bir cesetten farkım kalmamasına rağmen, senin için canlı durmaya çalışıyorum diyemiyordum.

Önce kendime itiraf edemiyordum ki acizliğimi, kaldı ki ona söyleyecektim. Zayıftım işte, bu kadar zayıf ve yıkık dökük. Ona sadece sevgi değil içimde hayata bağlanmamı sağlayacak her duygu kırıntısını veriyor, karşılığında hiçbir beklemiyordum.

"Seni kaybetmek istemiyorum Jisung, ama içindeki boşluğun nedeni de benim. Bunu ikimiz de biliyoruz. Beni unutmak istersen buna saygı duyarım. Üzülürüm belki ama saygı duyarım"

O an salıncak zincirini alıp boynuma sarmamak için zor tutyordum kendimi. Artık ağlamıyordum, içimde farklı bir şeyler kaynıyordu. Nefret değildi bu, öfkeydi. Kör oluşuna, duygularıma karşı saygısızlığınaydı bu öfke.

"Bendeki boşluk sensin anla artık"

Sustuk. Cırcır böcekleri yeniden başroldeydi. Sessizliğimiz beni hasta ediyor, karanlık geceyi daha da çekilmez bir hale sokuyordu.

"Bendeki boşluk sensin Minho. Bir hafta boyunca ne aradın, ne sordun beni. Haber bile vermedin iyi olup olmadığını bileyim diye! Mahalleye döndüğün zaman insanlar seni gördükleri an benden bahsetti sana, çünkü siktiğimin yedi günü hergün buraya gelip seni beklerken ağlayan bendim!"

O kadar çok ağlamıştım ki gözlerim şişmiş önümü göremeyecek hale gelmiştim.

"Sana gelip 'Jisung seni çok özledi, hergün parkta saatlerce senin hakkında konuştu bizimle' dediler. Sen peki? Hiç mi özlemedin beni? Geri döndüğünde neden gelip bir açıklama yapmadın Minho lanet olsun! Bu kadarını da mı hak etmiyordum?"

Gözlerimi silip konuşmaya devam edeceğim sırada beni beynimden vurulmuşa döndüren o şeyi söyleyiverdi. Sanki çok kolaymışçasına, sanki o iki kelimeyi söylerken gerçeğin yükünün farkında değilmiş gibi söyledi.

Benim için cırcır böceklerini sonsuza dek susturan o şey onun dilinden nasıl böyle kolay dökülebilirdi?

"Ben ölüyorum Jisung"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 11, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Minsung - Sevişen Çizgili SincaplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin