LUNAODA

25 8 1
                                    



Kasabaya taşınalı bir haftayı geçti. Okula gitmeyi bırak annem lafını bile ettirmiyordu. Sorun çıkarmayayım diye büyük evin içine girmemi bile yasaklamıştı. Ablam orda anneme yardım ediyordu. Selim bile arada bir girebiliyordu ama ben bütün gün ya kulübede oturuyordum ya da bahçede amaçsızca dolanıyordum. Bütün gün sıkıntıdan patlamak üzereyken gün bitiyor sonra sıfırdan tekrar başlıyordu. Amaçsızca dolaştığım bir öğleden sonra süslü kadınla karşılaşmasam muhtemelen hayatım bu şekilde geçip gidecekti. Bahçede yere oturmuş böcekleri bir yaprağın üzerine topluyordum.

"Hikmet" arkamdan gelen tiz ses yüzünden sıçradım. Topladığım bütün böcekler sese dayanamayıp kaçıştılar. Onu görmediğim günlerde kaçıklığından hiçbir şey kaybetmemiş.

"Neden burada oturuyorsun. Etrafta seni pek göremiyorum. Burada böyle oturma gel benimle." Böyle peş peşe cümle kururken nasıl nefessiz kalıp bayılmıyor şaşırtıcı. Sözlerine hiç tepki vermediğimi görünce yanıma iyice yaklaşıp elimden tuttu. Kimin elini tutsa peşinden

sürükleyerek götürüyor bu kadın. Boşta kalan eli o yürürken havada anlamsız çizgiler çiziyordu. Annemden korkmama rağmen peşinden eve girdim. Hızlıca ayakkabılarımı çıkarıp peşinden gitmeye devam ettim. İkinci kata çıkan ahşap merdivenlerin önüne gelince istemsizce bir heyecan bastı. Üst kata çıkmama annem izin vermediği için evin içindeki bir merdivende yürümek nasıl olur merak ediyordum. Tak tuk tak tuk. Süslü kadının terliklerindeki kısa ince topuklarından çıkan ses içimi gıdıkladı. Çıplak ayaklarımın çıkardığı şap şap sesleri duymamaya çalıştım. Ona annem beni burada görürse öldürebileceğini söyleyecektim ama vazgeçtim. Çünkü üst katta televizyon varsa onu görmek için ölmeye değerdi. Nihayet merdiven bitince gördüğüm şey beni şaşırttı. Dört tane kapalı kapı vardı. Ben ise eşyalarla (özellikle televizyon) dolu bir oda hayal etmiştim. Elimi bırakıp ortadaki kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açıp içeriye girdi, kapıyı benim için açık tuttu.

"Orada dikilmede içeriye gel" dedi. Etrafta televizyon falan yok, bir hiç uğruna annem beni öldürecekti. Biraz tadım kaçmış bir şekilde yürüyüp odanın kapısından kafamı uzattım. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktım. Bir an içim heyecanla doldu. İçerisi rengarenk oyuncak, kitap, ve ne olduğunu bilmediğim bir sürü şeyle doluydu. Dünyayı keşfedeceğim o odayla ilk tanışmamdı bu. Başta evin küçük kızının odası olduğunu düşündüm. Ama o küçük kız büyüdükçe atmaya karar verdiği bütün oyuncakları ve kitapları toplayan kaçık annenin odasıymış.

"İçeriye gel hadi. " Gözlerimi kocaman açmış etrafa bakınarak girdim içeriye. Şaşkınlığımı gizlemek mümkün

değildi. Yerlerde oyuncak, dolaplarda rengarenk kitaplar vardı. Odanın diğer ucuna gidip bir düğmeye dokundu. Üzerime rengarenk ışıklar düştü. Yuvarlak yuvarlak renkli ışık üstümde dönüp duruyordu. Hiç böyle bir yer görmemiştim. Odanın ortasına doğru ağır ağır yürüdüm. Masanın üstünde duran kocaman oyuncak ayının kulağına dokundum çekinerek. Yumuşacıktı. O gün orada yeni bir dünyanın kapısını açmıştı bana. Annem oraya izinsiz girdiğimi sanıp terliğini kafama geçirene kadar hari kula de bir an yaşıyordum. Kaçık kadın, kafama çarpan terlikten korkup küçük bir çığlık atıp elini ağzına kapattı.

"Nilay Hanım kusura bakma izinsiz mi girmiş bu köpoğlu." İkimizde şaşkın bir şekilde kaçık kadından bile daha kaçık görünen anneme bakıyorduk.

"Şaşırdın mı sen Meryem. Ne diye vuruyorsun çocuğa. Ben getirdim onu buraya." Annem bir bana bir ona baktı. Canımın yanmasını umursamadan annemin yanılmasının verdiği keyifle ona sinsi bir bakış attım.

GAZOZ KAPAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin