Muğla dan yeni çıktık. O herkesin hayran olduğu şehre, İstanbul 'a geliyoruz. Bir çok şehri gördüğüm olmuştur ama hiç İstanbul'a gelme şansım olmadı. Nedenini bende bilmiyorum. Her neyse.
Yolculuğumuz boyunca cam kenarında ağaçları izleyerek müzik dinledim. Taa ki küçük kardeşim Ozan kulaklığımı çekene kadar. En sinir olduğum şey. "Abla telefonunla oyun oynayabilir miyim?" O an biraz uykumun olduğunu farkettim. "Sadece 1 saat."dedim ve telefonu Ozan'a verdim.
Gece karanlık ve sisliydi. Bu biraz korkutucuydu. Ağaçların yanından hızlıca geçişimizi izlerken uykuya dalmışım.
Uyandığımda saat 10:00 olmuştu. Ozan hala telefonumla oynuyordu. Yok artık. "Yuh Ozan. Ver şunu " Ozan somurtarak "Ama abla. " Ona sadece sert bir bakış atmamla pencereye dönüp yolu izlemesi bir olmuştu.
Gece 03:00 sularında yola çıkmıştık. Babamın hesaplarına göre yarım saat sonra köprüden geçeceğiz.
៛៛
Sıkıcı yolculuktan sonra nihayet Kadıköy'de satın aldığımız eve geldik. Ailecek fanatik Fenerbahçe'liyiz ve maçlara daha kısa sürede gidebilmemiz için Kadıköy'ü seçmiştik.
Eve geldiğimizde canımın çikolata çektiğini farkettim ve evin hemen karşısındaki bakkaldan 3-4 paket çikolata aldım. Annemlerin yanına varmadan zaten ilk paketi bitirmiştim bile. Evet, bende çikolata bağımlısıyım.
Evimizi en üst katta seçtiğimiz için eşyaları taşımak fazlasıyla zordu. Neyseki asansör vardı ki ufak tefek eşyaları asansörle taşıdık.
៛៛
Akşam kafamı yastığa koyar koymaz aklıma Muğla'da yaşadığımız o olay geldi. Ah, o olayı aklımdan çıkarmak istiyordum ama bunu bir türlü beceremiyorum. Zaten ailemde o ortamdan uzak olmamın benim için daha sağlıklı olduğunu düşünüyor. O yüzden buraya taşındık ya. Olay demişken. Anlatayım.
៛ Bundan 2 buçuk ay önce en yakın arkadaşım Şule'nin gözümün önünde öldüğünü gördüm. Hem de uyuşturucu laneti yüzünden. O gece krize girmişti ve bende elimdeki maddeyi ona vermemekte kararlıydım. Şule de sinirle evden ayrılıp sahile doğru koşmaya başlamıştı. Tabii bende peşinden. Dakikalar süren koşuşturmanın ardından Şule durdu. Aramızda 4 metre fark vardı. Şule bana dönerek " Onu bana vermeliydin Ece. " diye bağırdı. Ardından heceleri bastırarak tekrarladı " O-nu ba-na ver-me-liy-din. " O an anlamadığım bir korku sarmıştı beni. Yavaş ve sakin adımlarla onun yanına gidiyordum. Aynı zamanda da sakin olmasını söyleyip duruyordum. Sonra bir anda Şule nereden bulduğunu anlayamadığım bıçağı çıkardı ve aniden kalbine sapladı. Tam kalbine. O an şokun etkisinden olacak ki bir süre öylece baktım. Sonra etraftaki insanlar bu tarafa yaklaşınca kendime geldim ve hemen Şule'nin yanına gittim. Şule'nin başucunda genç, kaslı ve yakışıklı bir adam duruyordu. Beni görünce hemen ayağa kalktı ve " Sanırım ölmüş. " dedi. Şule'nin yanına oturdum ve bağıra bağıra ağlamaya başladım. Etraftaki kimse beni susturamıyordu. Acı içinde ağlıyordum. Daha sonra ambulans geldi ve Şule'yi yavaşça sedyeyle koydular. Bende aceleyle Şule'nin ailesine haber verdikten sonra ambulansa bindim. Ambulansa hiçbir müdahale yapılmıyordu çünkü Şule'yi olay anında kaybetmiştik. Ben hala ağlamaya devam ediyordum. Bir yandan uyuşturucu maddesini ona vermediğim için suçlu hissediyordum. Bir yandan da verseydim çok daha kötü şeylerin olabileceğini biliyordum.
Cenaze günü herkes gibi bende ağlıyordum. Ama bir nebze daha fazla. Kendimi kötü hissediyordum. İliklerime kadar kötü. Annem yanıma gelip sakinleştirmek için pet şişede su verdi. Suyu içerken genç,kaslı,yakışıklı diye tanımladığım adam bana hızlıca çarptı. O an elimde tuttuğum şişe düştü, ikimizde şişeyi almak için yere eğildik. Genç adam fısıldayarak " O paketi Şule'ye vermeliydin güzelim. " dedi ve sırıtarak cenazeden uzaklaştı. Şimdi ağlamam yerini korkuya bıraktı. Ama bu olaydan aileme hiç bahsetmedim. ៛
៛៛៛
Yine o acı gün aklıma geldi ve gözlerimden akan yaşlar yastığı ıslatmaya yetti. Şimdi önceki kadar fazla canım acımıyordu ama içimde yine bir burukluk vardı. Sanırım da hep böyle olacaktı.
Peki ya cenaze günü bana o sözleri söyleyen kimdi? Beni ve Şule'yi nereden tanıyordu?
Bunlari düşünürken çoktan uykuyu boylamıştım.
៛៛
Ertesi sabah Ozan'ın gıdıklamasıyla uyandım. Mutlu bir sabah olsa gerek. Kahvaltı için mutfağa geçerken annem 2 ekmek almamı söyledi. Her ne kadar Ozan gitsin desemde bana buraya yabancı olduğumuzu ve Ozan'ın bakkala gitmek için daha küçük olduğunu söyledi. Bende malesef ki malesef bakkala gitmek zorunda kaldım. Hem Ozan daha 5 yaşında gidebilir yani. Ne varki bunda. Şuradan şurası. Of peki. Tamam. Abarttim.
Asansöre bindim ve aşağı doğru iniyordum. O sırada da aynada saçlarımı düzenliyordum. Aman Tanrım. Öcü gibiyim. Ozan beni bu halimle gördüğünde nasıl korkmamış aklım almıyor. Asansör 3. katta durdu. İçeri bir adam girdi. Onu tanıyor gibiydim. Oha tabi ya. O gizemli çocuk. İçimden yüzlerce kez oha dedim ve hala diyorum. Oha.
Şaşkın bir ifadeyle yüzüne bakmaya başladım, o da benim.