☆GİRİŞ☆

39 20 5
                                    

Yeni kitabımla karşınızdayım. Bakalım beğenecek misiniz yeni eserimi...
Diğer kitabıma da devam edeceğim ancak koyduğum sınırı hala geçemedi. 1000 okunma sayısına ulaşırsam yeni bölüm gelir onu beklerken bu hikayeyi okuyarak kendinizi teselli etmek isteyebilirsiniz.

Hadi bakalım iyi okumalar. Umarım beğenirsiniiizz...🤗💚

Kapının ağzında duran abim, elindeki kırmızı,uzun kuşak ve gözlerindeki yağmur bulutlarıyla bana bakıyordu. O gözlerin içi hep bir buğulu hep bir duygu doluydu ama bu sefer ki çok ayrı bir durumdu. Bu sefer ki bulutlar kardeşine veda ederken döktüğü damlalardı. O tepeden hep bir su sızardı ama bu sefer ki çatlak oldukça derindi. Kolay kapanacağa benzemiyordu. O, kapının önünde benim bakışlarımdan kaçmaya çalışırken ben onu göz hapsine almış ve suçlayıcı bakışlarım arasında sıkıştırmıştım bile. Onu suçluyordum. Şuan olanlardan dolayı onu suçluyordum. Eğer o en başında bazı şeylere göz yummayı başarabilseydi ben şimdi burada, bu kılıkta, bu insanların arasında olmazdım. Belki...

Belki yine bu kapı ardına mahkum olurdum, yine tek manzaram güneş ışıklarıyla beraber parıldayan erik ağacının yaprakları olurdu. Ama yine de kısmen de olsa özgür olurdum.

Ama şimdi köydeki olağanüstü duruma ayak uydurmak zorundaydım ve herkes gibi mutluluk rolü yapmaya mahkûmdum. Belki de buradaki tek mahkûmdum. Dipsiz bir kuyuya itilen, her zaman ki gibi yine bir kurgu mutluluk ve yine bir kaos ortamı içinde kaybolup giden...

Köydeki olağanüstü durum ise bir genç kızın hayallerinin yıkılmasına göz yumarak yapılan sözde! düğündü.
Bu düğünün kurbanı ise bu sefer bendim.
Herkes kendinden geçmişti, gözlerdeki pırıltılar ve umarsızca atılan kahkahalar beni korkutsa da ben de umursamaz bir hal takınıp rolümün hakkını vermeye çalıştım. En azından şimdilik uslu bir kız olmalıydım. Elbet her şeyin zamanı vardı.

Sonunda abim gereksiz duygusal davranmayı bırakıp bana yaklaştı ve kuşağı belimden geçirdi ve bunu üç kez tekrarladı; sonunda kurdele belimde buluşunca istemeden da olsa o yağmur bakışlı gözlerle karşı karşıya kaldım. Her zaman ki gibi acıyan gözlerle bakıyordu abim. Ben hep acınılan taraf o ise hep yalandan bir kaygı içindeydi. Bana gerçekten acıdığı için değildi bu bakışlar. Sadece suçluluk duygusu barındırıyordu. Pişman olduğu için değildi. Pişman olsaydı engel olmaya çalışırdı. Hiç değilse denerdi. Ama o bunu yapmıyordu. Çünkü yaparsa onun da canı yanardı ve benim bencil abim kendinden başka kimseyi düşünmeyen aciz adamın tekiydi. Öyle ki onun güçsüzlüğünün cenemesini ben çekiyordum. Her zaman olduğu gibi yine ateşe atılan, yok sayılan bendim. Çünkü ben kızdım, çünkü ben varlığın içindeki yokluktum. Olasılıkların arasındaki olanaksızdım...

Onun gözlerinden kaçmayı başardığımdaysa daha zor bir sınav beni bekliyordu. Ve ben bu sınava çalışmamıştım. Önüme ne çıkar hiçbir fikrim yoktu. Hata yapmaktan ölesiye korksam da kaçmak gibi bir şansım yoktu. Ben de herkes gibi kaderime boyun eğecektim ve o sınava bir şekilde girecek; ama iyi ama kötü bir şeyler yaşayacaktım. Belki de bu sınav benim çıkış noktam olacaktı. Kurtuluşumu bu sınavla sağlayacaktım.

Mehtap, köy meydanını pırıl pırıl aydınlatırken ben de meydanın ortasına doğru yürüdüm. Hafif bir esinti, gecenin sıcaklığını bastırmak için tüm nefesini harcıyordu. Ama içimdeki yangına hâlâ bir çözüm olabilmiş değildi. Bana ürkek bakışlarla bakan bir çift göze diktim bakışlarımı. İkimizde susuyorduk. Sanki konuşmak yasak gibiydi. Sanki konuştuğumuz an bu sihirli büyü bozulacaktı. Zaten iç dünyalarımız doğanın görkeminde kaybolmuştu.  Ve bize içimizdeki suskunluğumuzun gürültüsü yetiyordu. Daha fazla söze gerek duymuyorduk. Ellerimi korkarak da olsa onun ellerinin arasına bıraktım. O da çaresiz parmaklarını avucuma doladı.

Başta hafif olan esinti hızını arttırıyor ve yerini soğuk karayele bırakıyordu. Gitmek ile gitmemek arasında kalmış olan yaza haddini bildirir gibi bir hali vardı.
Etrafımızı sarmış olan insanlar arasında, esen yelin de etkisiyle bir o yana bir bu yana sallanıyorduk. Arkada çalan hafif tondaki müziğe eşlik eden ayaklarımız bizden habersiz hareket ediyorlardı. Garip bir şekilde ikimiz de kendimizi anın akışına bırakmıştık. Âdeta her şeyi sineye çekmiş ve bu ekstrem durum karşısında boynumuzu eğmiştik.

Kalabalığın arasında gözüme takılan yüz ise beni yine derinden etkilemişti.
Kırış kırış bir yüz. Gençliğinden kalma bir bıçak yarası ve dünyanın kahrına dayanmaya çalışan; geleceğe dair hiçbir umudu kalmamış olan dedemin yüzü.
Eskiden olsa onun o çakır gözlerine bakınca yüzümde tebessümler oluşurdu. Şimdi ise sadece acıyarak bakıyorum. Çünkü o da diğerleri gibiydi. Ona da acıyordum artık. Diğerlerine acıdığım gibi ona da acıyordum. O bana acımasa da, onlar bana acımasa da ben onlara acıyordum.
Çünkü hepsi zihinlerindeki karanlık düşünceler arasında sıkışıp kalmışlardı ve o karanlık düşüncelerin onların hayatını yönetmesine izin veriyorlardı. Sadece kendi hayatlarını değil, başkalarının hayatlarını bile düzene koymak istiyorlardı. Kimse kendi kararını kendi veremiyordu.  Senin kararlarını hep bir başkası verirdi. Senden başka herkes senin kaderinle oynardı. Bu hep böyleydi.

Ben bunu hiçbir zaman değiştiremezdim belki ama en azından kendimi bu durumdan kurtarabilirdim. Ve kurtaracaktım da. Kendi kaderimi kendim yazacaktım. Sonucu ne olursa olsun buna daha fazla boyun eğmeyecektim. Karşımda ürkek bakışlar atan adama gülümsedim ve zorunluluktan bile olsa şuan burada olduğu için içimden ona teşekkür ettim. "Teşekkür ederim sahte ama herkesten daha gerçek olan  sevgili kocacığım..."

Bittiiii... Hadi bakalım beklemede kalın, yeni bölümler kapıda.😉
Oy vermeyi unutmayın.🌟🌟🌟🌟🌟

Seviyorum sizi... Kendinize çokk iyi bakın.😘😘

BICIR BÜCÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin